31 Aralık 2010 Cuma

2010'a veda...

2010'a veda etmek zor...

Hayatımın en güzel, en özel yılıydı... Büyüleyiciydi...

Dünyalar güzeli bir melek yeryüzüne indi, hayatımızın baş köşesine yerleşti ve hayatımızı değiştirdi.

İyi ki geldi...

Değişmem, dedim ama şimdi geriye bakınca ne kadar çok değişmişim. Önceliklerim, hayattan beklentilerim, hayallerim ne kadar farklı eskisinden. Üzüntülerim de tabi.

Yeni yıla girerken hedefler belirleyen, listeler hazırlayan biri değilim ben. Hiç öyle olmadım. Hep sağlık, mutluluk, başarı diledim kendim ve sevdiklerim için. Şimdi yine listem yok benim 2011 için. Bu sefer, daha çok sağlık, daha çok mutluluk, daha çok huzur diliyorum, en çok da kızım için.

Yeni yıl 2010'dan bile daha güzel olsun... bütün hayallerimiz gerçek olsun...

28 Aralık 2010 Salı

Ece'nin 6. ay beslenme takvimi

Bu ek gıdalare geçiş zor işmiş hakkatten...

Ece 5 ay + 1 hafta boyunca sadece anne sütü ile beslendi. 6 ay anne sütüne ilave hiçbirşey vermeyi planlamadığım halde işe başlamış olmam ve kızımın gün içinde ihtiyacı olan sütü sağarak elde etmem çok mümkün gözükmediği için mecburen ek gıdalara başladık. En azından hazır mama vermemiş olmak beni rahatlattı.

Doktorumuz Prof. Dr. Gülbin Gökçay’ın ek gıdalara geçiş ile ilgili bizimle paylaştığı bir döküman var. Buradan ulaşabilirsiniz. Ece’nin kilosu ortalamanın üzerinde ve gelişimi de oldukça iyi olduğu için kendisi bize muhallebi önermedi. İlk hafta sebze püresi vermemizi, ikinci hafta meyve püresi, 3. hafta da yoğurda başlamamızı söyledi.

Ek gıdalara geçiş ile beraber benim kafamda bir sürü soru işareti oluştu tabi. Sebze püresine hangi sebzeleri eklemeliyim, hangi sebzeler sakıncalı, hangi meyve ile başlamalı, bir günde ne kadar sebze yemeli, ek gıdaya ilave ne kadar anne sütü içmeli, yeterli beslenebiliyor mu acaba, yoksa daha mı çok yemeli gibi gibi… Çok araştırdım ama şöyle hazır bir beslenme takvimi bulamadım. Anladım ki, bu iş biraz dene-yanıl şeklinde olacak.  1 ay deneyeceğiz ve sonrasında ne kadar kilo aldığını görüp, bir dahaki ay için planımızı ona göre yapacağız.

Peki ne yaptık bu ek gıdalara geçiş döneminde?

25 Aralık 2010 Cumartesi

6. Ay kontrolü

Bugün kuzucuğun doktor kontrolü vardı. Ve tabi aşıları :( Karma aşısı ve rota virüsü aşısının son dozu yapıldı. Kızım çok cesur çıktı ama, karma aşısından sonra bir çığlık attı o kadar, ağlamadı bile. Diğeri de ağızdan yapıldı zaten, o kolaydı.

Ve Ececik'in son durumu:
  • 6 ay+1 hafta itibariyle kilosu 7.940 gr, boyu 69 cm. Geçen aya göre 840 gr almış. Gayet iyiymiş, ek gıdalara başarılı bir geçiş yapmışız, aynen devam :). Boyu da hala yaşıtlarının %90'ından uzunmuş.
  • Alt dişlerinden biri geliyor gibi gözüküyor. Zaten hatır hutur dişlerini kaşımaya çalışmasından belliydi.
  • Gülbin hanım'ın hala bir demir eksikliği endişesi var, bir dahaki muayene öncesi kan testi yaptıracağız. Bu işte çok kötü haber :( Kızım çok ağlıyor kan verirken.
  • Bu hafta sebze püresine kıyma, bir dahaki hafta da kahvaltısına yumurta ekleyeceğiz. Bakalım sevecek mi meleğim.
  • Gece saat başı uyanması sallanarak, pışpışlanarak uyumaya alışıp da gece uyanınca tekrar uykuya dalmak için sallanmak istemesinden kaynaklanıyormuş. Acilen kendi kendine uyumaya alıştırmamız gerekiyormuş. Zor günler bizi bekliyor :(
  • Artık kitap okumaya başlayın, dedi doktorumuz. Biz zaten başlamıştık, 3 tane kitabı yalayıp yuttuk bile :)
  • Anne veya babadan birinin anadili olmadığı sürece bebekle İngilizce konuşmayı hiç önermiyor Gülbin Hanım. Çocuk önce Türkçe düşünmeyi öğrenmeliymiş ve annesinin hem İngilizce hem Türkçe konuşmasına bir türlü anlam veremiyormuş çocuklar. Yine de bu konu kafamda hala soru işareti.
Sonuç olarak, kızımız gayet sağlıklı çok şükür :)

Kızım beni affetti :)

İşe başladığım günden beri akşamları bana önce surat yapıp, kucağıma gelince kendi dilinde söylenen, sonradan sonradan ısınan kuzucuk beni affetti sonunda. Baktı ki, ben ne yapsam bu anne hergün işe gidip gelecek, bundan kaçış yok, anneyi de daha fazla üzmeye gerek yok, kapris yapmamaya karar verdi.

Yaklaşık bir haftadır akşamları sevgi gösterisiyle karşılanıyorum :) Önce ağzı kulaklarına varıp kocaman gülüyor, sonra eller bacaklar hareketlenmeye başlıyor kucağıma gelmek için, bu arada ben ellerimi yıkamaya gidince de kıyamet kopuyor.

Bakınız kanıtı...

Ben de bu hallerine bayılıyorum işte bu kuzucuğun :)

22 Aralık 2010 Çarşamba

Kitapkurdu

Bir süredir akşamları kızımla kitap okuyoruz. Daha doğrusu Ece resimlere bakıyor, ben de hikaye uyduruyorum. İlk kitaplarımız 0-3 Yaş Tırtıl Serisi ve favorimiz Şipşak Fare Tatilde.

Ececik kitabın sayfalarını çevirmeyi bile öğrendi ama kitabın ne işe yaradığı ile ilgili kafasında hala bazı soru işaretleri var sanıyorum. İşin o tarafı tam olarak oturmuş değil.  Hımmm resimler güzelmiş ama bir de tadına mı baksak, eğilimi sözkonusu kızımda. :)

18 Aralık 2010 Cumartesi

Bir ilk daha...

Ececik bir ilke daha imza attı.

Şimdiye kadar ancak yan dönebilen kuzucuk, artık sırtüstünden yüzükoyun pozisyona geçebiliyor :). Ece'ye alkış!!!

Bir de annesine bakıp böyle güldü mü, insanın içinin yağları eriyor işte :)


Güncelleme 25/12/2010

Ve sonunda annesi kuzucuğu dönerken görüntülemeyi başarır. Anneye alkış :)

16 Aralık 2010 Perşembe

Çalışan anne olmak...

Çalışan anne olmak zor işmiş…

Evde çalışan anneden farkı fiziksel zorluğu, yorgunluğu değil, işin psikolojik tarafıymış.

Kızımla kucak kucağa geçen beş ayın ardından en zorunun işe başlayacağım gün olduğunu düşünmüştüm, zamanla alışır insan, diyordum. Yanılmışım. O değilmiş, Bu çalışan anne olma işi gün geçtikçe daha da zor oluyormuş.

Zor olanı, bütün gün bebeğini özlemek, kokusunun burnunda tütmesi değil, ona bir yere kadar katlanabiliyor insan, ya o beni özlerse, endişesiymiş.
  
İlk başlarda, sabahın kör vakti evden çıkmadan kokusunun sindiği odasına girerdim. Onu uyandırmaya korkarak yanağına usulca öpücük kondururdum. Bu kolay olanmış. Bir sabah odasından gelen sesleri duydum, uyanmış, kendi kendine keyifle oynuyor yatağında. Beni görünce kocaman bir gülümseme kapladı yüzünü. O zaman anladım, asıl zor olan annesini görünce mutlu olan meleğimi sadece birkaç dakika kucaklayabildikten sonra bırakıp servise yetişmeye çalışmakmış. Akşama kadar onu göremeyecek olmam da değil, onun kendini terkedilmiş hissedeceği korkusuymuş gözlerimin dolmasına neden olan. Sanki sabah kalkınca annesini hiç görmediğinde terkedilmişlik hissi daha az olacakmış gibi.

15 Aralık 2010 Çarşamba

Kuzucuk kabız olursa...

Biliyorum, çok keyifli bir konu değil ama yeni birşey öğrendim ve yazmadan edemiyorum...

Ececik yaklaşık 3 hafta önce ek gıdalara geçmişti. Önce 1 hafta boyunca sebze püresi, patates ve havuç. Sonraki hafta sebzeye ilave elma püresi. Bu hafta da yoğurda başladık. Her birine, elma hariç, önce burun kıvırsa da kendisi, iştahlı bir bebek olduğunu söylemem gerek. Hepsine alıştı birkaç günde. Yine de favorisi anne sütü tabi. Biberonla bile olsa havada kapıyor kuzucuk.

Fakat gel gör ki, kabız oldu yavru kuşum. Geçen hafta 4 gün kakasını yapamadı, sebzesinden patatesi çıkarıp, yerine brokoli ekledik. 4. günün sonunda yapabildi ama 2 gündür yine tık yok. Sonunda dayanamadık doktorunu aradık tabi kızımın. Gülbin Hn.’ın kabıza karşı önerilerini aşağıda bulabilirsiniz.
  • Her yediğine bir tatlı kaşığı zeytinyağı eklenir
  • Kuru kayısı kaynatılıp, püre haline getirilip yedirilir
  • Sebze çorbasından pirinç çıkarılır, yerine irmik eklenir
  • Sebze çorbasına bal kabağı eklenir
  • Hergün bir çay bardağı taze sıkılmış armut suyu verilir
Önce armut suyunu denedik. Bütün yeni gıdaları aynı anda denememek için. Ve işe yaradı. Ece ıkınırken kıpkırmızı olsa da, yaptı sonunda kakasını. Biz de ailece bayram ettik. Gece de çok rahat bir uyku uyudu sonra meleğim.

12 Aralık 2010 Pazar

Ek gıdalara geçiş

Bu ek gıda işi hiç de öyle sandığım gibi keyifli değilmiş.

Ece ilk verdiğimizde hiç sevmedi sebze püresini. Ağzını buruşturdu, öğürerek çıkarmaya çalıştı, oturduğu yerde tepindi durdu. Ağzına emziği tıktık sebzesini bari emerek yesin diye, o da işe yaramadı. İlk denememiz başarısızlıkla sonuçlandı tabi.

Anne sütü iyiydi yaa, nereden çıktı bu ek gıda işi,  dedik.

İyi haber, sebzeye birkaç gün içinde alıştı.  Ertesi hafta elmayı denedi, ona bayıldı, hiç itiraz etmeden yiyor. Bugün de kızıma evde yoğurt yaptım. Yoğurda çok bayılmasa da fazla itiraz etmeden yemesi gerekeni yedi.

Kuzucuğun favorisi hala anne sütü tabi. Anne sütünü biberonda bile havada kapıyor.

Bu arada artık mama sandalyesi de var kızımın. Bizimle sofraya oturuyor :) Oturduğu yerden babasına aşık aşık bakıyor. Babası, kızımmmm, diyor, ağzı kulaklarına varıyor. Bu kız çocukları neden bu bakar babacı olurlar ki!!!

10 Aralık 2010 Cuma

Çıtır annenin annelik tecrübeleri

Beni bilen bilir, öyle çoluk çocuk taraklarında bezim olmadı benim hiç. Ondandır belki de, çok yakın arkadaşlarımın çocukları olduğu halde, öyle fransızmışım ki bu konuya, birçok şeye hiç dikkat etmemişim. Çocuklarını nasıl uyutuyorlardı, ne yediriyorlardı, hangi kitabı okuyorlardı hatırlamıyorum bile.

Ne zaman ki hamile olduğumu öğrendim, yepyeni, uçsuz bucaksız bir dünyanın içinde buldum kendimi, hiç bilmediğim. Artık yolda gördüğüm bebeklere daha bir dikkatle bakar, hamileleri farkeder, facebook'ta arkadaşlarımın çocuklarının fotograflarına bakıp da yorum yapar oldum.

Bu arada farkettim ki, öğrenecek ne kadar da çok şey varmış. Internetteki blogcu anne ve babaları keşfettim, onların tecrübelerinden faydalandım çokça, hala faydalanıyorum. Evet henüz tecrübesiz, ama çok okuyan, araştıran, soran-soruşturan bir anneyim ben. Analatacak şeylerim de var tabi ve anlatmaya bayılıyorum :), hatta anlatmadan duramıyorum. Bir soran olunca, şunu nasıl yaptın, diye, anlata anlata bitiremiyorum. Dolayısıyla, aslında sadece kızım için açtığım bu blogda artık çıtır annenin annelik tecrübelerini de yazmaya karar verdim. Bari yazayım da rahatlayayım biraz...

30 Kasım 2010 Salı

Ece'nin yeni marifetleri

  • 25 Kasım 2010 Koca biberonu o minicik elleriyle tutup sütünü kendisi içebiliyor artık.
  • 27 Kasım 2010 Ayaklarını ağzına götürmeye bayılan kuzucuk doktor muayenesi sırasında cıbıl bulduğu ayak baş parmağını emmeyi de başardı sonunda!!! Vücüdu çok esnekmiş, öyle dedi doktor teyzesi, balerin olabilirmiş :)
  • 28 Kasım 2010 Banyodan sonra yine cıbıl bulduğu ayağın 5 parmağını birden ağzına sokmayı da başardı. Sonra öğürerek çıkardı tabi :)
  • 28 Kasım 2010 Artık emziğini eliyle ağzından çıkarıp tekrar ağzına geri koyabiliyor :) Bir annenin böyle birşeye sevineceği hiç aklıma gelmezdi. Sanki önemsizmiş gibi ama büyük bir gelişme aslında.

27 Kasım 2010 Cumartesi

5. ay kontrolü

Doktorumuzu değiştirdik. Eskisinden memnun değil miydik? Öyle denemez ama çok da içimize sinmiyordu açıkçası.

Neyse, yeni annelerden sevgili Aslı ve Bahar'ın tavsiyesi üzerine kuzucuğu Prof.Dr Gülbin Gökçay'a götürdük ve gerçekten çok memnun kaldık. Öncelikle çok detaylı bir muayene yaptı, bütün sorularımıza rahat rahat cevap verdi, hani, bitse de  diğer hastayı alsam, modunda zamanla yarışmadığı için biz de çok daha rahattık.

Kuzucuğun durumu;
  • 1 ayda sadece 200 gr almış ve kilosu 7.100 gr, boyu da 68 cm olmuş. Aslında çok az kilo almış ama Gülbin Hn. gelişiminin çok iyi olduğunu söyledi. Kilosu ortalamanın üstünde, hatta boyu yaşıtlarının %90'ından daha uzunmuş.
  • Yine de Ece'nin ben işteyken biberonla aldığı öğünleri neredeyse 2 katına çıkarmamız gerekecekmiş. Benim bu ihtiyacı karşılamak üzere süt yetiştirmem çok mümkün gözükmüyor. O nedenle ek gıdalara başlıyoruz :). Bu ek gıdalara başlama fikri çok hoşuma gitti. Kızıma kendi ellerimle sağlıklı sebze püreleri, meyve püreleri hazırlayacağım, hatta yoğurt bile yapacağım. Bu hafta sebze püresiyle başlıyoruz. İlk deneme yarın, bakalım sevecek mi Ececik. Alışveriş listemize yeni eklenen maddeler var artık; organik sebze ve meyve. Ve tabi bir de yoğurt yapma makinesi.
  • Son günlerde Ece'nin ateşlenmesine neden olan hafif gribal enfeksiyon durumu düzelmiş.
  • Refleksleri gayet iyiymiş.
  • Sanki kemikleri biraz yumuşak, dedi doktor, D vitaminini 4 damladan 5 damlaya çıkardı.
Sonuç olarak, meleğim gayet sağlıklıymış :)

Bu arada, hep anne olmak bende özellikle duygusal anlamda fazla bir değişikliğe neden olmadı, diyorum ama şimdi farkettim, insan anne olunca sağlığın önemini daha iyi kavrıyor, özellikle de konu kuzusunun sağlığıysa.

İlk ateş :(

Meleğimin hafif burun akıntılı soğuk algınlığı durumu kendini ateşe çevirdi :(

Salı akşamı ateş: 37.9 >>> ateş düşürücü verildi

Çarşamba akşamı ateş: 37.5 >>> ateş düşürücü verildi

Perşembe sabah ateş: 38.5 >>> anne işi gücü bırakır, doğru hastaneye.
Doktor sadece burnunda hırıltı olduğunu, ciğerlerinde herhangi bir sıkıntı olmadığını söyledi. Orta kulak iltihabı ya da diş çıkarma gibi bir durum da söz konusu değilmiş. Yine de enfeksiyon olup olmadığını anlamak için kuzucuktan kan alındı. Kan alınırken meleğim o kadar çok ağladı ki, bütün hastaneyi ayağa kaldırdı. O sırada hemşirelere çok sinirlendim, beceremediler zannettim. Meğerse bebekten kan almak gerçekten çok zor ve sıkıntılı olurmuş. Neyse kuzucukta sadece hafif gribal enfeksiyon varmış. İlaç yazdı doktorumuz, neyse ki antibiyotiklik bir durumumuz yokmuş :)

Düzenli ilaç almasına rağmen cuma sabahı ateş: 38.9 >>> anne bu sefer daha da panikler. Cuma günü işe hiç gitmez. Doktor ilaca devam edilmesini söyler, ateş gün içinde düzenli kontrol edilmelidir. Anne bütün gün psikopata bağlayıp zırt pırt ateş ölçer.

Cuma akşamı: artık herşey yoluna girmiştir. Ateş yok. Bütün gün anneyle beraber olan kuzucuğun da keyfi ayrı bir yerindedir.

Fındıkkurdum bir daha hiç hastalanmasın!

26 Kasım 2010 Cuma

Ece'den Babaya İlk Mektup

Canım babam,

Biliyorsun ilk başlarda sana kanım pek ısınmamıştı. Varsa yoksa annemi istiyordum. Özellikle gaz sancılarından kıvranırken beni ısrarla sakinleştirmeye çalışmana sinir oluyordum. Neyse sonradan kalbimi fethetmeyi başardın. Komik adamsın gerçekten, beni çok güldürüyorsun, banyomu yaptırıyorsun, gezdiriyorsun, beni uyutmayı bile becerebiliyorsun artık. Beni çok seviyorsun biliyorum. Ben de seni çok seviyorum. Sen benim en sevdiğim oyun arkadaşımsın. Ama sana daha çok gülüyorum diye havalara girme lütfen, annemin yeri ayrı tabi.

Sana bu mektubu yazmamın nedeni; geçenlerde ağzından çıkan iyi polis - kötü polis laflarına kulak misafiri oldum. Ben şımarmayayım diye ikinizden biri kötü polis olacakmış. Şaşırdım kaldım, iki kahkaha atayım diye bana yapmadığı maskaralık kalmayan sen mi kötü polis olacaksın? İlk baba dediğimde ağzın kulaklarına varmıştı. Konuşmaya başlayıp da sana canım babam dediğimde veya seni görür görmez koşup boynuna atladığımda neler yapacaksın Allah bilir. Bana sorarsan, hiç heveslenme, sen kötü polis olamazsın, iki gözyaşıma bakar, hemen yelkenleri suya indirirsin. Annemden de umudu kes derim, o da kıyamaz bana hiç.

Şimdilik benden bu kadar, ara ara kafama takılan birşeyler olduğunda veya sadece sana seni seviyorum demek için yine yazarım sana.

İyiki varsın komik adam, iyiki benim babamsın.

Balkabağın Ece

23 Kasım 2010 Salı

Süper babaanne nöbeti devraldı

Evet anneanneden sonra babaanne de işbaşı yapmış bulunuyor. Bundan sonra Ececik'e bir hafta anneannesi bir hafta babaannesi bakacak. Bizimki çok şımarık olacak kesin. Herkesi parmağında oynatmaya başladı bile. Kuzucuğun hafif soğukalgınlığı hallerine rağmen gündüz keyfi gayet yerindeymiş babaannesiyle.

Tek sıkıntımız, babaanne dedenin hasretine ne kadar dayanabilecek bilmiyoruz :)


20 Kasım 2010 Cumartesi

Kuzucuğun Banyo Keyfi

,Son kontrolümüzde doktorumuz söylemişti, Ece artık banyoyu daha çok sevecektir, diye. Yok artık, demiştik. İnanılır gibi değil ama gerçekten daha çok seviyor. Banyoda kıyameti koparmalarımız yok artık.

İşte Ececik'in banyo öncesi keyfi... Suyu dökünce kahkahalar yok henüz ama ağlamıyor da :)

17 Kasım 2010 Çarşamba

Kuzucuk "BABA" dedi :)

nAğlasam mı sevinsem mi bilmiyorum. Meleğim ilk defa anlamlı bir kelime söyledi. Ama söyleye söyleye BABA dedi :(. Bir anneye de bu kadar haksızlık yapılmaz ki ! Hem babaya benziyor, babasının kopyası denebilir. Hem babaya daha çok gülüyor, daha çok oynuyor onunla, şimdi de BABA dedi. Bu kadar da babacı olunmaz ki canım!

Şaka bir yana, insanın kızının söylediği ilk kelimeyi duyması çok keyifli birşeymiş. Varsın BABA desin. Ececik şimdiye kadar agu, gu, au gibi sesler çıkarıyordu ama anlamlı birşey söylememişti hiç. Hatta daha erken olduğu için böyle bir beklentimiz de yoktu kendisinden. Dün gecenin 2'sinde uyandı, uyumaya niyeti bile yoktu, hatta o saatte bizimle oyun oynamaya çalışıyor, gülücükler falan yapıyordu. Bu arada agu ve benzeri sesleri çıkarırken birden gayet net ve anlaşılır bir şekilde BABA deyiverdi. Hem de ba ba ba sesleri çıkartıp uzatarak falan değil, bariz bir şekilde BABA dedi. Koray'la birbirimize bakakaldık, çok şaşırdık. Tabi ki, bilinçli bir şekilde, babasına seslenmek için söylemedi, sesleri birleştirdi sonuçta ama olsun bu da bir gelişme. Koray kuzucuğu hep 'Babam' diyerek sevdiği için kolay söyledi heralde.

Bu arada annem de geçen hafta, 'Ece galiba baba dedi' demişti ama o kadar tereddütlü söylemişti ki, biz heralde ona öyle gelmiştir, diye düşünmüştük. Şimdi de kızıyor bize, 'ben söyleyince inanmıyorsunuz' diye. Olsun canım, insanın kendisinin duyması ayrı güzel.

12 Kasım 2010 Cuma

Kızımdan ayrı koca bir gün :(

5 ay aradan sonra bugün işe geri döndüm. Zaten o kadar uzun süre ara verip de işe başlamak yeteri kadar zorken, meleğimden ayrı koca bir gün geçirecek olmak fikri kesinlikle korkunçtu.

Sabah ben çıkarken fındıkkurdum mışıl mışıl uyuyordu, melek gibiydi. İşte öğlene kadar zaman çabuk geçti de öğleden sonrası oldukça zordu. Kızımı çok özledim. Ece'nin de evde keyfi gayet yerindeymiş. Akşamüstü sadece bir ara içli içli ağlamış, annem öyle dedi :(. Bu 'içli içli' kısmını da annem ekledi tabi :).
Akşam eve nasıl döndüğümü bilemedim, tam bir trafik canavarına dönüştüm. Neyse sağ salim eve geldiğimde, kızım babasının kucağındaydı. Beni görünce önce bir güldü. Sonra kucağıma alınca da huysuzlandı, mızırdandı, kapris yaptı bana yavru kuşum. Tabi sonra yelkenleri suya indirdi, yattı koynuma boğazıma sürtüne sürtüne, beni koklaya koklaya uyumaya çalışıyor. Ondan sonra da emerken uyuyakaldı. Şimdi mışıl mışıl uyuyor yine, sabaha kadar uyur heralde artık. Ancak 1 saat görüşebildik :(, banyosunu bile yaptıramadık meleğimin.

İşte bu da bana surat yaparkenki halleri...


11 Kasım 2010 Perşembe

Süper anneanne işbaşı yaptı :)

Süper anneannenin kuzucuk oryantasyonu dün itibariyle başlamış bulunuyor.  Zaten 2 ay kendilerinde ikamet etmemiz nedeniyle anneannesi ve Ece birbirlerine oldukça alışıklar. Yine de bugün anneannenin 'kuzucukla başbaşa koca bir gün provası' yapmasını planlıyorduk. Ama tabi anne ve anneannenin biraradayken evde oturduğu şimdiye kadar hiç görülmedi, bugün de öyle olmadı. Üçümüz iki gündür o alışveriş merkezi senin bu alışveriş merkezi benim geziyoruz. Güya bana iş kıyafeti alacağız ama bu işten karlı çıkan kuzucuk oldu. Tabi boğazda kahvaltı keyfi yapmayı da ihmal etmedik. Malum süper anneanne boğaza gitmeden kendini İstanbul'a gelmiş saymaz. Yine de bütün günü kucak kucağa geçirdiler. Valla ikisinin keyfi öyle yerinde ki beni arayan soran yok. Ece anneannesinin kendisini biberonla beslemesini yadırgamadı bile hiç, yumuldu direk. Bizimkine yemek olsun da :) . Hatta annem Ece'yi benden daha iyi idare ediyor galiba, hiç huysuzluk yapmıyor bizimki ya da bana daha cok naz yapıyor.


Ve yarın zor bir gün olacak benim için. Neyseki meleğim anneannesine emanet, aklim onda kalmayacak, içim çok rahat. Kızım için zor bir gün olmasın da, benim için ne kadar zor olursa olsun ben idare ederim.

Şimdilik tek korkumuz, kuzucuk ile koca bir günün ardından anneannesinin pılını pırtını toplayıp ortadan kaybolması :)

6 Kasım 2010 Cumartesi

Kırmızı Başlıklı Kız parkta

Havayı güzel gören kırmızı başlıklı kız ve annesi sitede yürüyüşe çıkar. Anne yürür de kırmızı başlıklı kızın keyfine diyecek yoktur. Bebek arabasında püfür püfür gezer, yattığı yerden bakınır durur.



Tabi Ececik temiz havayı bulunca 15 dak. da uyuya kalır. Annecik de havuz cafede çay keyfi yapar, sitedeki başka bir 'yeni anne'yle tanışır, bebeklerin gazıydı, mamaydı, anne sütüydü, uyku problemiydi, sohbet ederler. Kuzucuk da temiz havada uykunun keyfini çıkarır.


5 Kasım 2010 Cuma

E.A.S.Y.

Ece'nin 2-3 haftadır üzerindeki huysuzluğun nedeni anlaşıldı; gündüz uykusunu alamamak.

Bu kitabı hamileliğim sırasında bir arkadaşım hediye etmişti, o zaman kitaba bir göz gezdirip, kuzucuk doğduktan sonra da ilk aylarda pek bir işe yaramayınca rafa kaldırmıştım. Kitabın üzerine kurulduğu anafikri hatırlayınca bizim kuzucuğun sıkıntısı anlaşıldı ve kitap hayatımızı kurtardı. Buradan Oğuz'a tekrar teşekkürler. :)

Kitapta bahsedilen temel prensip; bebeğin bir yeme, oynama ve uyuma rutinine sahip olması. ve bu rutinin her öğün sonrasında tekrarlanması.

E. EAT: kuzucuk karnını doyurur
A. ACTIVITY: kuzucuk çevresi ile ilgilenir, oyun oynar
S. SLEEP: kuzucuk uyur
Y. YOUR TIME:  bu da sana özel zaman

1 Kasım 2010 Pazartesi

Kuzucukla başbaşa son 10 gün

Evet meleğimle başbaşa geçirebileceğim sadece 10 günüm kaldı :( .

2-3 hafta öncesine kadar işe başlamanın benim için iyi olacağı, akşamları ve haftasonları kızımla kaliteli vakit geçirebileceğim konusunda gayet güzel kendimi kandırıyordum. Zaman azaldıkça çok daha zor geliyor fındıkkurdumu birakip ise geri donmek. Tek tesellim ona ananesi ve babanesinin bakacak olmaları. En azından kızıma fazla fazla sevgi ve ilgi gösterecekleri konusunda içim rahat. Kızım hep sevildiğini bilecek. Bizimki öyle sakin bir çocuk değil ki, hep ilgi istiyor. Onunla hep oynayacaksın, ilgi göstereceksin, kucakta gezdireceksin, gezmeye götüreceksin... İstediği ilgiyi gösterecek bakıcı nereden bulurduk bilmiyorum.

En üzücü tarafı, kızımın en güzel zamanlarında işe başlayacak olmam. Şimdiye kadar daha çok temel ihtiyaçlarını gideriyorduk; yedirme, altını açma, uyutma... Artık gülücükler yapıyor, bizimle oyun oynamak istiyor, hareketlendi iyice, çok daha sevimli oldu. Bakalım ilk emekledigi zaman onun yanında olabilecek miyim. Ya da ilk soyledigi kelimeyi duyabilecek miyim. Muhtemelen bu ilklere tanık olamayacağım :( .

Neyse bu günlerimizi moral bozarak geçirmek istemiyorum. Kızımla başbaşa olmanın keyfini çıkarıyoruz. Bütün gün kucak kucağa takılıyoruz. Zaten kendisinin kucaktan inmeye hiç niyeti yok :). Oyun oynuyoruz. Bugün hava çok güzel, güneşli, parka geldik. Kuzucuk temiz havayı görünce uyuyakaldı bile. Melek gibi uyuyor.

29 Ekim 2010 Cuma

Babayla sabah keyfi

Ececik sabahları ayrı bir tatlı oluyor. Gece uykusunu güzel alıp uyanır uyanmaz da karnını doyurunca keyfine diyecek yok. Gülücükler yapıyor, agucuklar yapıyor, oyun oynuyor. Haftaiçi sabahın köründe işe giden babası da haftasonları kuzucukla sabah keyfi yapıyor.

Şimdi iyi de ben işe başladıktan sonra haftasonları fındıkkurdumu nasıl paylaşacağız bilmiyorum :)

27 Ekim 2010 Çarşamba

4. Ay kontrolü

Bugun kizimi 4. ay kontrolu ve asilari icin doktoruna goturduk.

Karma, KPA ve Rotavirusu aşısı yapıldı kendisine. İlk aşıda gayet sakindi, sesini bile çıkarmadı ama ikinci aşıda kıyameti kopardı. Zaten doktor teyzesi uyarmıştı, bu aşı acıtabilir, diye.

4 ay 8 gun itibariyle Ece'nin kilosu 6.900 gr, boyu da 65,5 cm. Aslında çok tombik bir bebek değil ama yine de ortalamanın üstündeymiş. Hatta boyu 6 aylık ortalama bir kız bebeğin boyundan bir çıt uzun. Geçen aya göre tam 1.000 gr almış kuzucuk. Herşey yolunda, dolayısıyla anne sütüne devam. Anne sütü yeterli olduğu sürece 6. ay bitmeden ek gıdayı kesinlikle önermiyor doktorumuz.

Bugün yeni birşey oğrendim. Ece'nin daha önceki aşısından önce hemşire ateş düşürücü ilaç verip öyle aşıya getirmemizi söylemişti. Aşı sonrası hem ateşi çıkmaz hem de daha rahat atlatır diye. O zaman çok mantıklı geldi ve gayet rahat atlattık gercekten. Fakat bugün kuzucuğun doktoru Acıbadem Ataşehir Hastanesi'nden Şebnem Hanım, yeni bir çalışma yapıldığını ve ateş düşürücü verilmesinin aşının etkinliğini azalttığının ispatlandığını soyledi. Dolayısıyla artık kendileri aşı öncesi ateşdüşürücü onermiyorlarmış. Ancak kuzucuğun ateşi gün içinde 38'in uzerine çıkarsa ateşdüşürücü verilecek. Şimdilik gayet iyiyiz :)

Her bulduğunu ağzına götürmesinin diş çıkarma ile ilgisi olup olmadığı konusunda da henüz çok erken olduğu bilgisini aldık. Ailede böyle erken bir diş çıkarma durumu yoksa mümkün değilmiş. Tükürük bezleri çalıştığı için herşeyi ağzına götürüyormuş.

Sonuç olarak kuzucuğumuz çok sağlıklı, herşey yolunda, dolayısıyla keyfimiz de yerinde :)

Ececik Maymun Adasında

Uzun zamandır alıp almamak konusunda tereddüt ettiğim oyun halısını kızıma aldım sonunda. Bu tip oyun halılarının bebeğin fiziksel gelişimi ve zeka gelişimi için çok iyi olduğunu düşünmekle beraber çocuğu yere koymak fikri pek içime sinmiyordu. Ben evde halı olayını da çok sevmediğim için bizim evimizde pek halı yoktur, bebeğimi parkenin üzerine mi koyacağım diye düşünüyordum. Yine de dayanamadım aldım.

İşin güzel tarafı bizim Maymun Adası, köşe koltuğumuzun köşesine cuk oturdu. Şimdilik yere indirmemiz gerekmiyor. Meleğim daha bir hareketlendikten sonra da mecburen yerdeki sehpayı kaldırıp halının üzerine koyarız artık.

Bu halının bir de Prenses versiyonu vardı. Ama o kadar pembeydi ki, benim gibi kokoş biri için bile korkunçtu. O yüzden biz kızımla Maymun Adası'nı seçtik.

Ececik de oyun halısından hoşlanmışa benziyor sanki :) Maymun Adası'nı keşfe çıktı kendisi...


24 Ekim 2010 Pazar

Poşet taşıyan kuzucuk

Ve 4 aylık meleğime poşet taşıttıran gaddar baba!!! :)


23 Ekim 2010 Cumartesi

Ailemizin maskotları...


Uzun bir aradan sonra yeniden bütün kızlar toplandık! Eksiklerimiz vardı malesef ama bir de önceki toplaşmalardan farklı olarak da 2 tane oyuncak bebeğimiz vardı.

İşte 40 günlük burun farkıyla Dereli ailesinin ilk torunu olma unvanını elimizden alan Karancık. Henuz doğru dürüst oturamayan iki kuzucuğu koltuğa oturtunca karşılarında çılgınca fotograf çekmeye çalışan 5-6 kişiyi gören kuzucuklar neye uğradıklarını şaşırdılar tabi, objektiflere de böyle şaşkın şaşkın pozlar verdiler.

İkisi de çok şekerler...

21 Ekim 2010 Perşembe

Emziğe HAYIR!


Ececik herşeyi ağzına atmaya bayılıyor ama emziğe alışamadı gitti! Biraz oyalansa da uykuya kolay dalsa diye ağzına sokusturduğum emziği, gözlerinden uyku aktığı halde ısrarla geri fırlatıyor. Bütün gün emziğini hiç vemesen "Hani benim emziğim" demez yani.

En azından ileride emziği bıraktırma derdimiz olmayacak :)

Güncelleme 10.11.2010
Sevgili Aslı ve Ahu'nun önerisi üzerine bir de Avent marka emzik denedik. Ece bunu daha çok sevdi, havada kapıyor :). Yine tabi bütün gün cok cok cok emzik emmiyor ama uyuyacağı zaman severek emiyor artık.

20 Ekim 2010 Çarşamba

Bu kuzucuk nereye bakıyor?


Tabii ki televizyona !!!

Bakmasın diye kendisini televizyona ters yatırmak da işe yaramıyor! Artık kafasını çevirebiliyor. Bundan böyle televizyon kapalı kalacak anlaşılan.

19 Ekim 2010 Salı

Bir itiraf

Bu blogu tutmaya aslında bugün itibariyle başladım. Fındıkkurdum 4 aylık oldu bile. Hamileliğimin başından itibaren kızımmla bütün maceramızı ileride kızım okuyabilsin diye yazmak istiyordum ama bir türlü fırsat olmadı malesef. Baktım ki kuzucuk büyüdükçe her yeni gün hayatımızda yeni birşeyler oluyor ve eskileri de unutuluyor, artik kızımla beraber yeni hayatımızı düzenli olarak yazmaya karar verdim. Dolayısıyla bundan onceki postlar geçtigimiz bu 4 ayın bir özeti diyebiliriz. Dolayısıyla biraz geçiştirilmiş oldu :( .

13 Ekim 2010 Çarşamba

Ağıza götürecek hiçbirşey kalmadı, sıra ayaklarda...

Evet, Ece'nin yeni keyfi ayaklarını ağzına sokmak, mümkünse ikisini birden :).
Şimdiye kadar tulumların kol manşetleri ıslanıyordu, artık patikleri sırılsıklam.

8 Ekim 2010 Cuma

İyi haber

İşe dönüş tarihim sonunda netleşti ; 11 Kasım. Ekim sonu tahminime göre süper. Kızımla geçireceğim 1 ayım daha var :)

30 Eylül 2010 Perşembe

Titrek Zürafa ve Kuzucuk

Bugün Ececik ilk defa kendi kendine oyuncağıyla oynamaya başladı. Tabi oynamaktan kastım, yakaladığı gibi ağza götürmek :). Olsun bu da bir gelisme.

Şimdiye kadar hep oynasın diye eline oyuncak tutuşturmaya çalıştığım halde o hiç oralı bile olmuyordu. Bugün kuzucuk karnını doyurduktan sonra sallanan sandalyesinde takılırken bir baktım, yakalamış titrek zürafayı* yemeğe çalışıyor.

İşin enteresanı ellerini daha doğru dürüst kullanamayan kuzucuk oyuncağı ayaklarıyla kendine doğru çekip elleriyle yakalamaya çalışıyor. Babası dahil herkes bunun tesadüfen olduğunu soylese de iddia ediyorum, benim kızım çok zeki olacak :). İşte kanıtı...


*Zürafanın "titrek" lakabının nedeni, boynundan aşağı doğru çektikten sonra titreyerek ve çıngırdayarak eski haline dönmesi :) Kızımın Şebnem teyzesi bulmuştu bu lakabı, aynı oyuncaktan Karan'da da varmış, yine pişti olmuşuz :)...

20 Eylül 2010 Pazartesi

Bozcaada'dan bir kuzucuk gecti

Ece'nin gaz problemi büyük oranda ortadan kalkıp, daha doğrusu damla ile azaltılabilip, o bize , biz ona artık alıştıktan sonra birkaç günlüğüne yakın bir yerlere kaçabiliriz diye düşündük. Bu sezonda hem sakin olacağı hem de fazla sıcak olmayacağı için biraz kafa dinleriz diye Bozcaada'yı seçtik.

Herşey gayet güzel başladı :) Sabah uyuya kaldığımız halde doğru dürüst koprü trafiğine bile takılmadan Bozcaada'ya kısa sürede vardık. Ececik yol boyunca uyudu sayılır. Bir ara feribotta karnını doyurdu o kadar.

Eski bir Rum evi olan çok güzel bir otelde kaldık. Tabi Bozcaada o kadar da sakin ve serin olmasa daha iyi olurdu :) . İlk gün baya bir hayal kırıklığına uğradık ama diğer günler hava ısındı neyse ki. Tabi bizim kuzucuk ne plajda rahat verdi, ne bize doğru durust balık yedirdi. Balık konusunu burada hiç deşmeyelim, annenin kedi fobisinin de balık yemeğinin zehir olmasında etkisi büyük tabi. Sonuç olarak babanın rakı - balık keyfi yalan oldu :)... Arnavut kaldırımlı Bozcaada sokaklarında bebek arabası hayatımızı zorlaştırınca da kanguru hayat kurtardı. Tabi anne ve baba kuzucuğu kanguruyla kim taşıyacak konusunda didişti durdular. Kanguruyla gezmek hem bizim hem Ece'nin favorisi. En sonunda dönüşümlü taşımaya karar verdiler. Kanguruyla gezdiğimiz sürece problem yok ama biryere oturup birşeyler yiyelim, içelim deyince kıyamet koptu tabi. hep hareket istiyor bizimki, hiç durmak yok.




Zorlukları oldu ama iyi ki gitmişiz kafa dinledik, bize iyi geldi. Tabi daha önceden çok sosyetik bulduğum bakıcı ile tatile çıkma olayının çok da mantıklı bir hareket olduğunu anladım. En azından, şöyle adam gibi bir yemek yiyelim, ya da bir yüzelim gelelim diyorsan, kuzucuk uyurken onunla otel odasında takılacak birisi lazım gercekten.

Dönüş yolunda hiç bahsetmek istemiyorum, korkunçtu. Cumartesi akşamı köprü trafiğine takıldık, hem de gişelerden itibaren. Ece yolda 3 saat boyunca ağladı, arabanın camına taş geldi, cam çatladı. Bütün terslikler bizi buldu, sonuç olarak evim evim güzel evim... :)

13 Eylül 2010 Pazartesi

Eve geri donus

Yalovadaki neredeyse 2 ay süren saltanatımız sona erdi, evimize dönüyoruz artık. Ben hala doğum evraklarını şirkete göndermediğim için işe başlama tarihimi henüz tam olarak bilemiyorum ama, Ekim sonu gibi, diye tahmin ediyorum. Yani kaldı 1 ayımız :(. Kuzucuğu kendi evindeki düzenine, yatağına alıştırmak için artık evimize dönmemiz gerek.

Neyse ki bu sefer eşyamız daha az, artık işimize yaramayan ve küçülen eşyalarımızı Yalova'da bıraktık. Bu sefer yolculuktan da o kadar korkmuyoruz :). Meleğimin çılgın ağlama nöbetleri yok artık :)

Biraz da hüzünlüyüz tabi, cok alismistik :( . Süper anane de biz giderken gözyaşlarına hakim olamadı :(...

10 Eylül 2010 Cuma

Artık gülücük yapıyoruz...

Artık bilerek ve isteyerek gülücük yapıyoruz. Eskiden emdikten sonra uyuya kalınca kendi kendine gülüyordu, ona bayılıyorduk, şimdi onu güldürmeye çalışınca gülüyor, daha da tatlı oluyor kuzucuğumuz.

8 Eylül 2010 Çarşamba

Şapkalı kuzucuk

Ananesi kızıma şapka ördü. Çok yakıştı meleğime, ananesi sonra her rengini ördü :).
Kışlık versiyonlarını da dört gözle bekliyoruz.



27 Temmuz 2010 Salı

Çılgın Ağlama Nöbetleri

Ececik'in çılgın ağlama nöbetleri tüm hızıyla devam ediyor. Her gittiğimiz yerde kıyameti koparıyor. Yolun ortasında bebek arabasında yaygarayı basıp da kendisini kucağa aldırabiliyor. Uyurken çok tatlı da, eğer dışarıdaysak ödümüz kopuyor uyanacak diye.

En enterasanı da bir başkasının kucağında çılgınca ağlarken benim kucağıma gelince, sanki bir on-off düğmesi varmış da düğmesine basılmış gibi anında susuyor. Şimdiden anneci oldu benim fındıkkurdum:).

Benim kucağımda bile ağladığı durumlarda da evin içinde hoplaya zıplaya şarkı söylüyoruz, ancak öyle sakinleşiyor. Favorimiz "Ali Baba'nın Çiftliği". Yalnız şarkıdan Eşeği çıkarmam konusunda herkes hem fikir :), doğru sesi çıkaramıyormuşum.

Yeni çocuk şarkıları oğrenmeliyim. Repertuarımız cok sınırlı :(

24 Temmuz 2010 Cumartesi

Yolcu yolunda gerek

Bir araba dolusu esyayla dustuk yollara Yalova'ya gidiyoruz. Arabanin o halinin fotografini cekmek isterdim ama kamerayi bulmam imkansiz denebilir.

Onumuzdeki birkac ayi Yalova'da, anane ve dedenin Ece'ye yetistirmek icin hizlandirdiklari gol manzarali yeni evlerinde gecirecegiz. Boylece anne rahat edecek, fazla yorulmayacak. Baba da hergun Gebze'ye ise gidip gelecek biraz yorulacak ama o hic dert etmez boyle yorgunluklari.

Tabi anne de baba da Yalovali olunca orada kocaman bir ailemiz var bizi dort gozle bekleyen. Burada hayat İstanbul'a gore daha hareketli olacak anne icin.

Simdi findikkurdumuz ile ilk seyahatimize - cok uzun olmasa da - cikmis olduk. Yalniz odumuz kopuyor kuzucuk yolda uyanir da yaygarayi basarsa diye.

9 Temmuz 2010 Cuma

Ilk gezme...

Kuzucuk 20 günlük oldu bile. Çocuğu 40 gun evden çıkarmamak gerekir derler ama bu güzel havada evde sıkıntıdan patlayan anne ve hala alır Ece'cigi dayanamaz disari cikar. Tabi hava sıcak olunca ancak alışveris merkezine gidilebilinir.

Alışveriş merkezinde ilk karşılaşılan problem bebek arabası ile yürüyen merdivenlerden inip çıkmak. "Keşke babayla beraber çıksaydık" denir. O arada baba arar, dışarıda olduğumuzu söyleyince şaka sanır :). Sonra iki kahve keyfi yapalım derken kuzucuğun yaygarayı basmasıyla beraber anne ve hala pılını pırtını toplar doğru eve :)

Sonucta Ececik henüz 20 gunlukken ilk defa disari cikmis oldu, hem de alisveris merkezine. Tabi daha onceki sarilik testleri icin doktor randevularimizi saymazsak. Kizim muhtemelen alisverisi cok sevecek halasi gibi :).

Kendisine cok guzel ciciler aldik. Ozellikle de halasının aldığı puantiyeli salopete bayildik. Yalnız kuzucuğun biraz büyümesi gerekecek bunları giymek için.

25 Haziran 2010 Cuma

Lohusa dedikleri...

Hamile olduğumu öğrendiğim ilk andan itibaren, hamileliğin getirdiği hormonel değişiklikler vs. derken çok duygusal, sulugöz bir hamile olacağımı düşünmüştüm. Kızım doğduktan sonra da kesin çok pinpirikli, fazla korumacı, fazla endişeli bir anne olurum diyordum. Çok enterasandır, tam tersine çok rahat bir hamilelik geçirdim, hiçbir endişem, duygusal iniş-çıkışlarım olmadı. Lohusa dönemi dedikleri de yine tahmin ettiğimin tersine çok rahat geçiyor. Hiçbir şeyi büyütmüyorum, problem etmiyorum. Sadece kızımı sağlıklı bir şekilde kucağıma almış olmanın keyfini çıkarıyorum. Tabi sezaryen sonrası ağrıları saymazsak... Bir de şu kalan kiloları vermenin kestirme bir yolu olsa süper olacak :).

O kadar rahat bir dönem geçiriyorum ki, iş çıkışı kuzucuğu sevmek için gelen teyzesi, onu uyurken bulunca uyandırmak için elini kolunu kaldırmaya çalışırken bir yandan beni kontrol ediyor acaba kızıyor muyum diye :). Kızmıyorum tabii ki, herkes kızımı çok sevsin :). Bizimki zaten her iki ailede de tek torun. herkes ilk defa anane, babane, dede, teyze, hala, dayı oluyor. Dolayısıyla fındıkkurdum çok seviliyor. Hatta neredeyse bizim sülalede de ilk torun olacaktı ama bu unvanı 40 günlük bir burun farkıyla Karan'cığa kaptırdık :).

Babayla ilk vedalaşma...

3 günlük doğum izninden sonra bugün Koray işe başladı. Sabahleyin çıkmadan önce Ece'nin sepetine eğilip "Kızım sana doyamadım ki daha" deyip onu öptü. İkisini öyle görmek o kadar güzel ki... İkisini de çok seviyorum.

23 Haziran 2010 Çarşamba

Dede ile tanışma...


Bu fotoğrafın bir hikayesi var; Ben doğum için ameliyathaneye gittikten sonra babam birşeyler içmek için aşağı iner. Annemden "bebeği getiriyorlar" telefonu aldıktan sonra da tesadüfen Ececik ile aynı asansöre bindiği halde babam pek ilgilenmez küvezin içindeki bebekle :). Ameliyathane kıyafetleri içinde olduğu için tanıyamadığı doğum fotoğrafçısı babamı "Torununuz" diyerek uyarınca kuzucukla tanışmış olur. Tabi ailede Ece ile ilk tanışan olma ünvanını ve karşılaşma hikayesini herkese anlata anlata bitiremez :) .

Sıra geldi doğum hikayemize...

Ececik, benim bütün normal doğum yapma hevesime rağmen, anne karnında ters pozisyonda durmaya devam etti ve sezaryenle dünyaya gelmek durumunda kaldı. Bebeklerin sadece %4'ü ters pozisyonda dünyaya gelirmiş. Bizimki de bu %4'ün içinde olduğuna göre, standarttan farklı, asi, özgür ruhlu biri olacak heralde :).

Sonuç olarak, kızımın doğum gününe karar verdik ve dişçi randevusuna gider gibi :( doğuma gittik. Doğum gününe kadar içimde hep kuzucuk erken gelmeye karar verir de böyle olmadık bir zamanda panik içinde hastaneye yetişme stresi yaşarız, biraz adrenalin iyi olur diye umudettim ama olmadı işte. Önceden belirlenen tarih ve saate cümbür cemaat doğuma gittik. Tabi bu durumdan sevgili kocam pek memnun oldu, zira hamileliğimin 5. ayından itibaren doğuma nasıl gideceğiz, gece olursa naparız, gündüz olursa nolur, arabayı gece nereye parketmeliyim stresi yaşamaya başlamıştı bile.

Normal doğum yapmak istememdeki en önemli neden, doğar doğmaz kızımı kucağıma alabilmekti, o anı ayık olarak yaşayabilmekti. Epidural sezaryenden de korktuğum için, bebeğimi herkes görecek en son ben göreceğim, diye üzülüyordum. Doktoroumun ısrarla epidurali önerip beni ikna etmesine rağmen, beraber çalışmak istediği anestezist o tarihte yurtdışında olduğu için bu bir işarettir dedik ve sonuç olarak genel anestezi ile doğdu meleğim. Bu arada ben doğumdayken ameliyathanenin dışında bekleyen canım kocam da, yukarıda bahsettiğim endişemden ötürü, kızımızı benimle aynı anda görebilmek için, ameliyathaneden çıkarılırken ona bakmamış bile. Ben hafif hafif ayılmaya başladığımda ameliyathane kapısının dışından kızımızın sağlıklı olduğuyla ilgili bilgi veriyordu bana. Sonra odaya çıktığımızda kızımızla beraber tanıştık.

Tabi narkozun etkisinden olsa gerek o kızımızla tanışma anımızı malesef hayal meyal hatırlayabiliyorum. Yine de o an o kadar büyülüydü ki, insan tekrar yaşamak istiyor, bu sefer daha ayık olarak mümkünse. Kuzucuk o kadar minik, o kadar tatlıydı ki, ufacık bir yavrucuktu. O gün kucağıma aldım, bir daha da bırakmadım. Kucağa alışır, dediler, önemli değil, alışırsa alışsın, kızımla bir daha ne zaman bu kadar kucak kucağa olabileceğiz ki, keyfini çıkarmak gerek.

Bu arada kuzucuk babasının küçük bir kopyası sanki...

19 Haziran 2010 Hoşgeldin Bebeğim!

Minik Ece'miz 19 Haziran 2010 tarihinde 9:45'te İstanbul Cerrahi Hastanesi'nde dünyaya geldi. Artık 3 kişilik bir aileyiz :).



Herşeyden önce güzel kızıma, meleğime bir hoşgeldin demek gerek...

Canım Kızım,

Minicik ellerin, boncuk gözlerin, buruş buruş teninle dünyaya ve bize merhaba dedin. Hayatımıza hoşgeldin küçük bebeğim. Seninle beraber 3 kişilik, aslında küçük ama birbirini çok seven kocaman bir aile olacağız. Biz zaten varlığını öğrendiğimiz andan itibaren seni sevmeye başlamıştık. Bundan sonra hayatımız seninle beraber çok daha mutlu, keyifli olacak. Her sabah güne mutlu uyanmak için çok daha önemli bir nedenimiz var artık. Varlığın bizim için o kadar büyük bir mutluluk, o kadar büyük bir heyecan ki, tarifi imkansız.

Hayatın boyunca çok çok çok mutlu ol bebeğim. Baban ve ben her zaman senin yanında olacağız, seni hep herseyden çok seveceğiz.

İyiki doğdun, iyiki varsın, iyiki bizim küçük fındıkkırdumuzsun.

Special design for Bir Ece Masalı by GeCe