12 Kasım 2015 Perşembe

Ecoş'un ilk mektupları...

Ecoş'a bugün okulda mektubun ne olduğunu, nasıl yazıldığını, sonra nasıl postalandığını anlatmislar. Aksam için de ödev vermişler, sevdiği birilerine mektup yazacakmış.

En başta kendisi oldukça hevesliydi. Aklında uzuuun bir liste vardı mektup yazacağı.

Önce teyzesine yazmak istedi. O soyledi ben yazdim tabi ki. Ne bir kelime ekledim, ne ufacık birşey değiştirdim. Ne söylediyse onu yazdım. Sonra halasına yazdı. Sonra da sıkıldı.

Sonuçta ortaya bu harika mektuplar çıktı. Bunlar kızımın ilk mektupları. Özellikle oje olayına koptum :). Ama bayıldım yazdıklarına, bayıldımmmm.

9 Kasım 2015 Pazartesi

Bir "Kara Tavuk" Hikayesi!

Yazın babaannesi 3-4 tane civciv almıştı. Yalova'da kutuda Ece için saklamışlar, Ece gelince
gösterdiler, benim hayvan canlısı kızım bayıldı civcivlere, hemen aldı avucuna minicik civcivleri, sevdi onları. Bir tanesini öyle ekstra sevdi, aralarında tek siyah olan. Önce "Ece" dedi ismine, sonra "Kara Civciv" oldu ismi. Sonra o civcivler köye gitti. Ece yazın gidince köye, birkaç kez gördü onları. Yem falan verdi, kucağına aldı. Sevdi bol bol.

Sonra o kara civciv bu hale geldi. Kara Civciv oldu mu Kara Tavuk artık. Üstelik bir de horoz çıktı kendisi. Ama Ece ona bayılıyor. Bütün tavukları çok seviyor ama "Kara Tavuk"unu ayrı seviyor. Bir de nasıl kucaklıyor onları, inanılır gibi değil. Peşlerinden koşturup duruyor. 

Ece çok seviyor da, nedir bu Kara Tavuk'un Ece'den çektiği!..



17 Ekim 2015 Cumartesi

Bir itiraf!

Bu bir annenin itirafıdır!

Ece'ye de anlatmış olduğum için gönül rahatlığıyla yazabiliyorum.

Ben hamileyken bebeğimi hep sarışın ve mavi gözlü hayal etmiştim. Annemin gözleri mavi, Koray'ın gözleri yeşil, benim hafif ela derken Ece'nin de renkli gözlü olacağından neredeyse emindim zaten. E ben de sarışındım bebekken. 

Bu arada hamileyken haliyle internette çok fazla doğum hikayesi okumuştum. Okuduğum hikayelerden birinde; anne bebeğini kucağına aldığında "bu ne kadar çirkin böyle" gibi birşey söylemiş. Sonra da çok pişman olmuştu, bebeğine ilk söylediği bu olduğu için. Ben de bu hikayeden ders almışım tabi.

Hayaller sarışın mavi gözlü olsa da gerçekler farklıydı. Bir baktım kucağıma aldığım bebek bildiğin kara kaş kara göz. Ne yalan söyleyeyim o sırada çok da önemli değildi sarışınmış falan, sağlıklı olmasına o kadar şükretmiştim ki. Ama yine de öyle güzelliğiyle büyülenmiş de değildim doğrusu. 

Tabi okuduğum hikayelerden aldığım ders ile önce "Hoşgeldin bebeğim" dedim kuzuma. Sonra da Koray'a dönüp, "Ne kadar da güzel, değil mi?" dediğimi hatırlıyorum, hiç de inanmayarak. Narkozun etkisine rağmen o anı o kadar iyi hatırlıyorum ki, çok gülüyorum şimdi kendime.

Gel gör ki bizim kara kaş kara göz Ece 3-5 ay sonra sarışın mavi gözlü oldu. Tam da hayal ettiğim gibi.

Bu arada bu hikayeyi çok seviyor, anlattırıyor arada bana. 

Haa bir de kendisi "doğal sarışın"mış, öyle diyor zilli.

15 Ekim 2015 Perşembe

Birisi İlk Kitabını gururla sunar!

Ece'lerin okulda serbest zaman diye birşey varmış. Bu serbest zamanda çocuklar ne isterlerse yapıyorlarmış. İsteyen oyuncaklarla oynuyor, isteyen resim yapıyor, hamur oynuyor, puzzle yapıyor. Canları ne istiyorsa artık.

Dün bizimkinin canı kitap yapmak istemiş!!! Okuldaki bu serbest zamanında resimdeki kitabının tüm resimlerini bitirmiş, sayfalarını birbirine yapıştırıp kitap haline getirmiş. Ve tüm bunları kendisi akıl etmiş, kendisi yapmış, öğretmeni kitap yaptığını farketmemiş bile. Bayıldım bayıldım... Tüm bunları akıl etmesine, yaratcılığına, becerikliliğine, bayıldımmmm! Ne yalan söyleyeyim, gurur duydum kızımla! :)

Akşam da eve gelince bana her bir sayfanın metinlerini yazdırdı. O söyledi, ben yazdım. Hiç bir ekleme, çıkarma yapmadan, ne söylediyse yazdım. İkimiz de bayıldık ortaya çıkan kitaba. Blog'a koymak üzere fotograflarını çektim. Ece kitabını, öğretmenine göstermek üzere, gururla çantasına koydu.

Dün herşey muhteşemdi. Asıl pandomim bugün koptu. Ecoş okulda kitabını öğretmenine gösterdikten sonra eve getirirken çantasında su matarasının kapağı açık kalmış, kitap bir güzel ıslanmış, yazıların büyük kısmı bozulmuş. Bunu farkedince 45 dakika ağladı, "biricik kitabım. canım kitabım, ne hale geldi, ilk kitabımdı o benim, vs" zor sakinleşti. Ben de çok üzüldüm doğrusu. Neyse ki, fotoğraflarını çekmiştik.




7 Eylül 2015 Pazartesi

Okulda ilk gün!

Uzun araştırmalar, kararsızlıklar, karar değiştirmeler sonucu, Ece için en doğru karar verdiğimizi
umarak ve buna inanarak Ece'yi Özel Sezin Okulu'na yazdırmıştık.

Ben çok akıllıca birşey yaptığıma inanarak, Haziran ayında Ece'yi 3 haftalığına Sezin'in yaz okuluna gönderdim, ki okula başladığında okula daha kolay alışsın. Hatta yaz okulunda çok iyi vakit geçirdi. E tabi zaten sınıfta 7-8 öğrenci, 2 öğretmen, full oyun, yüzme, tenis, görsel sanatlar derken, ben de olsam çok iyi vakit geçirirdim heralde.

Gel gör ki, evdeki hesap çarşıya uymadı!

Bendeki rahatlığa bak, Ece'yi 8:30'da okula bırakıp üzerine bir de 10:00'a toplantıya yetişmeyi planlamıştım. E nasıl olsa yaz okulunda bile daha ilk günden onu okula bırakıp çıkabilmiştim ya.

Fakat asıl okulun ilk günü tam bir kaos. Bir sürü öğrenci, anne-babaları, bir sürü öğretmen, ağlayanlar zırlayanlar, annesinden babasından ayrılmak istemeyenler. Öğretmenler hangi biri ile ilgilenecek belli değil. Yukarıdaki fotoğraflar hiç yanıltıcı olmasın, Ece de tabi ki o kervana katıldı, hem de salya sümük, bir karış surat. Bakınız soldaki şekil 1-A.

Saat 10 falandı, zor çıktım okuldan. Sonradan aradığımda, keyfinin yerinde olduğunu söyledi öğretmenleri.

Görünen o ki, bizi zor birkaç gün bekliyor....

1 Ağustos 2015 Cumartesi

Artık ufak çaplı bir kardeş travmamız var!

Halkidiki tatili neticesinde artık kucağımızda nur topu gibi bir kardeş travmamız var.

Tatile Esralar ve biz beraber gittik. Halkidiki'de 1 haftalığına çok güzel bir müstakil ev kiraladık. Çocuklar uyuduğunda biz de bahçede falan keyif yaparız, beraber oluruz, dedik.

Herşey süperdi. Ece Arda ile beraber tatile gitmekten çok mutlu oldu. Farklı farklı beachlere gittik, güzel yunan tavernalarında yemekler yedik, çok keyifli vakit geçirdik, güneşin, denizin tadını çıkardık.

Fakat tatilin 5. günüydü, tatlı kuzum bana dedi ki "Annecim bazen Arda'yı benden daha çok sevdiğini düşünüyorum ve buna çok üzülüyorum. Onun yanında sanki daha mutlu gibisin!" Aynen bu cümlelerle ve gözyaşlarına boğularak. Tatlı meleğim benim. Nasıl da güzel ifade ediyor duygularını. Sonra anladım ki, Ece tabi ki 5 yaşında, zaten hareketli, yerinde duramayan, çok sesli bir çocuk olduğu için ve Arda da bu arada henüz sadece 1 yaşında olduğu için, ben Ece'yi sürekli 'Sessiz ol kızım, Arda uyanacak kızım, dikkat et kızım, Arda'ya zarar verme kızım" diye uyarmak durumunda kalıyorum. Bu da bizim ilişkimizi geriyor ve Ece de kendini kötü hissediyor.

Kuzumla oturduk, içini çeke çeke ağladı kuzum. Anlattım ona, her annenin hayatta en çok kendi
çocuğunu seveceğini, benim en çok Ece'yi, teyzesinin en çok Arda'yı sevdiğini. Arda'nın daha çok küçük olduğunu, biraz hassas davranmak zorunda olduğumuzu... Çok iyi anladı benim meleğim. Çok akıllı benim kuzum. Kıyamam ona. 

Sonuç olarak evet, kucağımızda birnevi kardeş travması var ama iyi tarafı Ece hala Arda'ya bayılıyor, onu aşırı seviyor. Tek sorunu benimle.  Benim Arda'ya olan ilgimi kıskanıyor. Ben de biraz daha dikkat ediyorum. Minik prensesime çaktırmadan Arda'yı kenarda köşede sıkıştırıyorum.
Burada hoşuma giden, öncelikle kızımın kendini bu kadar güzel ifade edebilmesi, beni dinlemesi,
anlamaya çalışması ve anlaması. Tabi ki, o kıskançlığı tamamen geçmedi, geçmeyecek ama o da iyi bir bakıma, el bebek gül bebek geçmiyor hayat, kıskanmayı da tatmalı, sevdiklerini paylaşmayı da öğrenmeli. Daha da çok hoşuma giden tarafı ise Ece'nin bu kıskançlığının hedefinin sadece ben olmam, Arda'ya karşı en ufak bir negatif tavrının, zarar vermeye yönelik bir hareketinin olmaması. Tam tersine Arda'yı hep çok sevmesi, onunla oynamak istemesi.

Çok tatlı, akıllı, iyi kalpli bir meleğim var benim.

28 Haziran 2015 Pazar

Ece ile Disneyland Paris!


Paris'e gitmişken Eurodisney'e gitmeden olur mu hiç!

Sabahın köründe düştük yollara Paris'ten. İlk önce bir nereden başlayacağımızı bilemedik Eurodisney'e gelince. Sonrasında önce FastPass olayını keşfettik, sonra birkaç deneme sonrasında Ece'nin yaşına uygun aktiviteleri değil de, daha adrenalin içerenleri sevdiğini anladık. Ondan sonra hayat daha kolay oldu. Ece öyle yaşıtlarının sevdiği Pamuk Prenses ve benzeri aktivitelere pek bayılmadı. Dolayısıyla Eralp ile birbirlerine de çok iyi uyum sağladılar. Favorilerı Pirates of the Caribbean, Peter Pan's Flight ve en çok da Big Thunder Mountain oldu. Bu Big Thunder Mountain bildiğiniz rollar coaster, boyu 1m üzerinde olan çocuklar da biniyor ama öyle böyle değil, ben bile korktum. Bizimki bayıldı, bayıldı. Özellikle roller coaster ve Karayip Korsanları için ikişer defa bekledik o koca sırayı.

Ece tabi meşhur Elsa'sını da gördü, canlı canlı, keyfine diyecek yok.

Alışveriş de yaptı minik minik hem kendisine, hem Arda'ya.

Benim kızım çok keyifli koca bir gün geçirdi. Paris'e döndüğümüzde çoktan gece olmuştu, çocuklar koşturmaktan pert olmuş vaziyette, doğru mışıl mışıl uykuya...


27 Haziran 2015 Cumartesi

Ece ile Paris!


İyi ki doğdum, bak şimdi 35 oldum! Evet 35 oldum, Yolun Yarısı! Acaba Cahit Sıtkı Tarancı'nın o meşhur 35 Yaş Şiiri olmasaydı 35 olmak daha mı kolay olurdu! kesinlikle olabilirdi!

Neyse, etrafımda bilmeyen kalmadı, 35 olma fikrini hiç sevmedim. Daha aylar öncesinde dedim ki,"35 yaşıma girdiğim gün farklı birşey yapıyor olacağım" ve böylece Paris fikri çıktı ortaya.


Seda ve Yalçın, 15 yıllık arkadaşlarımız ile yaptık planı. Disneyland'a da gideriz, diyerek taktık çocukları da peşimize. airbnb ile ev kiraladık, çok da rahat ettik. bir koca günümüzü Disneyland'da geçirdik. Bütün şehri yürüyerek gezdik, deli gibi yürüdük. Ece'nin bebek arabasını muhtemelen son kez kullanıp, verdiğimiz paranın hakkını fazla fazla verdik. Eralp'in şehri yürüyerek gezmek konusunda gösterdiği başarılı performansa şapka çıkardık. gün içinde bütün turistik yerleri gezip, yorulup, gece de pestili çıkan çocuklar uykuya dalınca evde keyif yaptık.
Çocuklar ne anladı, derseniz, tabi ki Disneyland dışında pek birşey anlamadılar. Ama Disneyland'ı o kadar çok sevdiler ki, onları da getirdiğimize fazla fazla değdi. şehir gezerken de hiç de eziyet de etmediler bu arada.

Hep beraber, çok keyifli beş gün geçirdik.





Güncelleme 15/08/2015

Ece'ye Paris'te elindeki bir yara için üzerinde Disney prensesleri olan bir yara bandı almıştık. kutudaki yarabantları bitince geçende dedi ki; "Anneciim, prensesli yarabantlarım bitti, Paris'e gitmemiz lazım yenisini almak için!" :D:D:D Böyle bir algı yaratmak için ne yaptık acaba? :D


19 Haziran 2015 Cuma

Ece 5 yaşında!

Ece kuzum 5 yaşında oldu. Ne istediğini bilen, kararlı, azimli, kendine güvenen tatlı küçük bir
prenses oldu.

Şimdiye kadarki doğumgünülerini anneanne ve dedesinin evinde aile arasında kutlamıştık. Bu sene Ece prensesi olaya ağırlığını koydu ve "Doğumgünümü İstanbul'da arkadaşlarımla kutlayacağım" dedi. Mekanı kendisi seçti, doğumgünü temasını tabi ki Frozen-Elsa olarak kendisi belirledi. Bütün arkadaşlarını davet etti. Sonunda çok da kalabalık ve çocukların çok eğlendiği bir doğumgünü partisi oldu. En önemlisi de çok mutlu oldu benim kuzum.

Iyi ki doğmuş benim meleğim. İyi ki var! Iyi ki bizim kızımız olmuş! Çok mutlu, sağlıklı, huzurlu, bol kahkahalı, upuzuuun ömrü olsun benim prensesimin!


Special design for Bir Ece Masalı by GeCe