23 Eylül 2013 Pazartesi

Asıl şimdi okullu olduk!

'Şimdi okullu olduk' demiştim, o sayılmazmış. Ece'nin 2 günde okula alıştığını zanneden ben, ertesi hafta acı gerçekle yüzleştim; hiç de bile alışmamış!!! 

Olaylar şöyle cereyan etti; Okula tam gün başlayacağı ilk pazartesi anneannesi ve ben Ece'yi okula bıraktık, anneannenin bütün gün oralarda olacağını söyledik, gittik. Ece bütün gün bizi hiç aramamış, keyfi gayet yerindeymiş. 

Salı ve çarşamba da aynı bu şekilde geçti. Tabi ben havalarda "aman da kızım 2 günde okula alıştı da..." bilmem ne. 

Perşembe günü yine Ece'yi okula bıraktım. Orada şöyle bir yanlış hamle yaptım; Ece daha ayakkabılarını değiştirirken öğretmeni ile beraber "hadi annecim ben gidiyorum" deme gafletinde bulundum. Ece normalde öğretmeni ile sınıfa çıkar sonra giderdim ben. Bilmiyorum acaba Ece önceden o sınıftayken biz aşağıda mı bekliyoruz sanıyordu, ya da böyle "gidiyorum" kelimesi mi gitmek ve yalnız kalmak durumunu daha bir gözüne soktu artık, ben öyle dedikten sonra bizimkinin ağzı burnu yamuldu ve koyverdi gitti. "Ben seni çok özlüyorum anneciiim, sakın gitme anneciiiim, beni bırakma anneciiim" Ne yapacağımı şaşırdım. Bir yandan hem okulun pedagogu hem de kendisi de psikolog olan okul müdürü güçlü ve kararlı durmam gerektiğini söylüyor, bir yandan Ece'nin okuldan soğumasından ve kötü bir başlangıç yapmasından korkuyorum. Bir yandan da kızım ağladığı için çok çok çok üzülüyorum. Ama bu işin profesyonelleri onlardır, diyerek öğretmenlerin dediğini yaptım ve kızımı ağlayarak bıraktım okulda . 5 dk sonra ve gün içinde de defalarca fotoğraf gönderdiler bana okuldan, Ece'nin okulda keyifli olduğunu göstermek için ve içim rahatlasın diye. 

Ama cuma günü yine aynı terane. Yine ağlayarak okula giden ve 5 dk sonra gayet keyifli oyun oynayan Ece. 

Asıl bomba haftasonu patladı. Pazar sabahı başladı "ben okula gitmek istemooorum" diye, aklına geldikçe ağlıyor. Bende bir panik. Tamam, dedim, yandık! 

Neyse bu sefer pazartesi günü tüm gün okulda olacağıma söz verdim. Okulda durmadım tabi, işten gittim geldim sürekli ama Ece beni 4 kere aşağıda gördü belli aralıklarla ve orada olduğuma inandı. Bu arada her gördüğünde geldi yanıma öptü beni, sonra hemen koştu gitti öğretmeni ile sınıfına, zaten biliyorum okulda çok iyi vakit geçirdiğini, o konuda içim çok rahat. 

Ertesi gün, bu defa işe gitmek zorunda olduğumu ama öğlen gelip O'nu göreceğimi söyledim, ikna oldu kuzucuğum, beni gördüğündeki o mutluluğu var ya, nasıl da tatlı yaaa! 

Çarşamba günü artık bütün gün okulda olacağını ama akşam O'nu erkenden alacağını söyledim, buna da ikna oldu. 

Ondan sonra bir daha da ağlamadı hiç okula giderken. Böylece adım adım hallettik bu işi. 

Son adım olarak da servise alışma konusu kalmıştı ki o tahminimden daha kolay oldu. Arabada koltuğunda oturmayı hiç sevmeyen Ece biniyor servise, yerleşiyor bir koltuğa bir güzel, sesi çıkmıyor. Tabi serviste siteden arkadaşının olması işimizi çok kolaylaştırdı. Bir de önemli bir nokta, sabahleyin bizim sitedeki 'Beni de al' durağında servisi beklememiz ve benim de akşam orada servisi bekliyor olmam konusu. Bu konuda çok hassas hanmefendi. Evin önünden benilmemeli servise 'beni de al' durağından binilmeli! 

Sonuç olarak biz asıl şimdi okullu olduk :)

10 Eylül 2013 Salı

Cin fikirli kızım benim!

Bir haftadır kreşte oryantasyona katılan, yani hergün 2 saat okulda oyunlar oynayan Ece, anneye babaya pek çaktırmasa da ortada 'okuldayken anneyi özleme' içerikli bir sorun olduğunun farkındadır. Fakat pek gururlu ya kendisi, henüz zorda kalmadığı için bunu dile getirmez. 

Sonra birgün annesinin fotoğraflı şirket giriş kartını görür. Ve işte evimizin cin fikirli çocuğu kendi çözümünü kendi bulur. "Anneciiiim, bu ne kadar güzel birşey. Sen bunu bana verersen ben okuldayken seni özlediğimde buna bakarııım, özlemem geçeeeer." Alınan talimat sonrasında evde imalat süreci başlar. Ece'ye onun çok daha havalısı, anne-baba-Ece fotoğrafının olduğu bir kart üretilir. Bizimki de üstünden hiç çıkarmaz yeni kartını.

7 Eylül 2013 Cumartesi

Şimdi okullu olduk!

Bu pazartesi itibariyle okullu olduk :) Aslına bakarsanız bu hafta oryantasyon haftasıydı, ak koyun kara koyun önümüzdeki hafta belli olacak. 

Bu hafta hergün 2 saat okuldaydık. Sadece bu sene ilk defa okula başlayan öğrenciler katıldı oryantasyona. Herkes yeniydi yani. Amaç çocuklara 2 saat boyunca keyifli zaman geçirtmek, tam da keyif alırlarken eve gönderip heveslerinin kursağında kalmasını sağlamaktı :). Böylece ertesi gün okula gelmek konusunda daha istekli olmaları bekleniyordu! 

İlk gün şöyle bir stratejik hata yaptık, tam da herkesin geldiği sırada okula gittik, okulda bir curcuna hakimdi. Aslına bakarsanız ilk gün Ece'nin pek de hoşlanmadığı şöyle de bir durum vardı; öğretmenler çocukları hemen oyuna katmak için üzerlerine gelip davet ediyorlardı. Bizim Ece cadısının en sevmediği şey. Normalde O'nu kendi haline bırakıp ortamı gözlemlemesini sağlamak en doğru yöntemdir Ece için. O sonradan kendiliğinden ortama katılır zaten, davet beklemez. Neyse ki bu durumu farkeden öğretmenler sonra Ece'yi kendi haline bıraktılar. Biz zaten okuldaydık. Bir süre yanımızda takılıp sonra da bizden ayrılıp parka gitti öğretmeni ile. 

Salı günü daha kolay adapte oldu, sınıfa çıktı ama ara ara geldi aşağıya bizi yokladı orada mıyız hala diye. Çarşambadan itibaren bizi de yoklamamaya başladı, geldiği gibi sınıfa çıkıyor, 2 saat sonra eve gitme vakti gelince aşağı iniyordu. Bir ara mızırdanmış ama öğretmenleri oyalamışlar O'nu. Perşembe günü bakıcısının alışverişe gideceğini okul çıkışı O'nu alacağını söyledik, buna da sorun çıkarmadı.

Bu haftayı böyle adım adım, kolayca hallettik. Darısı önümüzdeki haftanın başına! Önümüzdeki hafta bizi neler bekliyor, merak ediyorum açıkçası. Birden tam gün okula başlayacağız. Bakalım Ece yine böyle keyifli gidecek mi okula? Bu arada tabi bir de eski bakıcısından ayrılıyoruz, bu hafta sondu. Artık yarı zamanlı bir bakıcıya geçeceğiz. Buna asıl Ece'nin tepkisi ne olacak, onu merak etmenin ötesinde bir yandan da korkuyorum çok! Yine de, bütün korkulara, alışır mı alışmaz mı endişelerine rağmen, okullu olduk işte . Ve Ece'nin okulu çok keyifli bir yer. Benim bile çocuk olasım geldi. Bu durumda önümüzdeki hafta için bize bol şans!

1 Eylül 2013 Pazar

Annesine ders veren Ece...

Thassos tatilinde Ece mutlu huzurlu bir şekilde kumda oynuyor, denizden kova ile su taşıyor, kendi başına oyunlar kuruyor, ben yanındaki şezlongda kitabım elimde keyif yapıyorum, babası hemen yanımdaki şezlongda bir güzel şekerleme yapıyor. Bundan güzel bir çocuklu tatil sahnesi olabilir mi? Olamaz! Peki o zaman bunu bozmak niye!

Olay şöyle cereyan eder; Ece'den birkaç metre uzakta, henüz 1-1,5 yaşlarında bir çocuk Ece'nin Thassos'a geldiğinden beri elini dahi sürmediği, kumun üstünde yatıveren kırmızı oyuncak balığı istemektedir. Çocuğun kırmızı balığı işaret ederek ağladığını gören iyi niyetli (saf!!!) anne, hiç tereddüt bile etmeden kalkar yerinden, alır Ece'nin önünden hiç oynamadığı oyuncağı, götürür verir çocuğa bi güzel. Hani Ece zaten o oyuncakla oynamıyor ya, e zaten Ece her zaman oyuncaklarını arkadaşlarıyla paylaşır ya! Ammaaaa daha geri dönmek üzere arkasını dönmeden çığlık kıyamet kopar. "Beaaa kırmızı balığım beaaaa!!!" İyi niyetli anne (!?) şokta. Bir önceki huzur sahnesinden eser yok. Sonuç, çığlık kıyamet ağlayan Ece. Anne O'nu teskin etmek için debelenir durur " E Ececim sen oyuncaklarını hep paylaşırdın arkadaşlarınla, hiç düşünemedim böyle birşey yapacağını" ve cevabını da alır; "o benim arkadaşım değil kiiiiii!" Haksız da sayılmaz çocuk yani! E bari en azından çocuğa bir sor, dimi? 'Veriyim mi oyuncağını' de,  'ver' derse götür ver!

Her zaman anneler ders verecek değil ya, hayatta insan her yaşta öğreniyor birşeyler, 3 yaşındaki çocuktan bile. Kendi oyuncağı üzerinde tabi ki söz hakkı var benim kızımın, 3 yaşında bile olsa. Büyümüş o gerçekten!

Special design for Bir Ece Masalı by GeCe