19 Haziran 2011 Pazar

Benim de söyleyeceklerim var Babalar Günü için...

Gün Babalar Günü diye blogumuzu evin babasına emanet ettik, iyi hoş da benim de söyleyeceğim birkaç şey var elbet!

--------------------------------------------------------------------------------------------

Önce hayatımdaki en kıdemli babaya... Canım babama...

Bilir misin ki, küçükken en çok cuma akşamlarını severdim ben, bir de pazar sabahlarını. Cuma akşamı erken yatmak zorunda değildim çünkü, seni bekeleyebilirdim. Pazar sabahı hep beraber yapılan kahvaltıların yerini hiçbirşey tutmazdı. En değerli zamanlar, senin de içinde olduğun zamanlardı.

Şimdi biliyorum ki, ne zaman ihtiyacım olsa yanımdasın. İnsanın hiç korkmadan sırtını dayayabileceği babasının varlığı ne kadar da kıymetli birşey. İyi ki varsın! İyi ki benim babamsın! Daha upuzuuun yıllar hep beraber olmak dileğiyle... Seni çok seviyorum babacım.

------------------------------------------

Sonra bizim evdeki yeni babaya... Sevgili kocama...

Hamile olduğumu ilk öğrendiğimde sana bunu nasıl söyleyeceğimi düşünmüştüm, 1 koca gün. Özel bir haberdi bu, özel bir şekilde verilmeliydi. Sonra öyle çok şaşalı bir fikir bulamamış da, elini tutmuştum sadece "sen dünyanın en iyi kocasısın" demiştim, sonra elini karnıma götürmüş ve "dünyanın en iyi babası olacaksın" demiştim, gerçekten de öyle olacağını kalpten hissederek. Sen yüzümü hiç kara çıkartmadın benim. Biliyorum ki, kızım çok şanslı senin gibi bir babası olduğu için. İyi ki varsın, iyi ki hayatıma girmişsin. Kızımızla beraber iyi ki bir aile olmuşuz. Seni çok seviyorum bitanem.


------------------------------------------

Ve tabi diğer bütün babaların da Babalar Günü kutlu olsun!

Babasının küçük plensesi!..

Günün anlam ve önemi nedeniyle blogumuz bizim evin babasına emanet.

Buyrun bakalım Babalar Günü'nde neler yazmış minik kızımıza...

----------------------------------------------------

Babasının küçük plensesi!..

Benim pamuk yanaklı, açık ağızlı, sımsıcak ayaklı, çatık kaşlı, yürüyemeyen ama koşan ve de çenesi çok ama çok düşük küçük kızım...

Bugün 19.06.2011 senin doğumgünün, aramıza katılalı tam 1 yıl oldu. Küçücük ellerin, buruşuk suratın, minicik bacakların büyüdü büyüdü büyüdü ve tam ısırılmalık hale geldi. Gülüyorsun ama canın istediğinde, konuşuyorsun ama biz anlamıyoruz, kızıyorsun ama çabuk unutuyorsun, öpmüyorsun ama ısırıyorsun. Bakalım seneye neler değişecek hayatımızda – hayatında. İnşallah hayatının sonuna kadar hep güleceksin benim bebeğim, sen gülünce ben de mutlu oluyorum çünkü.

Bugünün benim için ayrı bir önemi daha var aslında kızım. Her ne kadar sen farkında olmasan da bugün benim ilk babalar günüm. Evet sen ve ben hayatımızın ilklerini birlikte yaşıyoruz. Annenle bana hediye almışsınız, teşekkür ederim ama sen daha konuşamadığın, “ baba “ diyemediğin için bir tarafı eksik kaldı bu özel günün. Senin yanaklarını öpüp “ iyi ki doğdun plensesim “ dediğimde anlamadığın için de içimde bir hüzün vardı aslında. Ama olsun, yine de harikaydı bu duyguları hissetmek ve yaşamak.

Kimsenin farkında olmadığı birşey söyleyeceğim sana bebeğim... İstersen herkesin bildiği konulardan başlayayım. Aradan bir yıl daha geçecek ve sen daha da büyüyeceksin, yürümeye başlayacaksın, konuşacak baba – anne – dede – gel – git – fenebaçe ( baba demesen de bunu illa söylemelisin kızım :) ) diyeceksin. Bunu herkes biliyor ya da tahmin edebiliyor. Ama üzerinde hiç düşünmedikleri bir konu var kızım, o da :

19.06.2016 tarihi geldiğinde sabah uyanıp yanına geleceğim ve senin kulağına “ iyi ki doğdun benim tatlı kızım “ derken, sen de bugün ısırdığın babanın o kulağıma eğilip “ sen de iyi ki varsın baba, babalar günün kutlu olsun “ diyeceksin. Belki de o gün bana verdiğin hediye, küçücük ellerinle yaptığın bir resim olacak, kimbilir? Çok klasik olacak biliyorum ama unutmamanı istediğim birşey var kızım; sen var olduğun sürece başka hediye istemem...

Daha çoookkkk kesişecek bu günler benim tatlı kızım. Birbirimizi öpecek, kutlayacak ve de şımartacağız. Aslında ben şımarık çocukları hiç sevmem, ama sana şımarıklık da yakışacakmış gibi geliyor babası.

Seni çok ama çok seviyorum benim 3 ½  dişli canafar kızım, iyi ki doğdun iyi ki varsın.

--------------------------------------------------------------------------------------------

P.S: Bu arada bu baba, ben hamileyken bana söz vermişti, kızımız doğduktan sonra bile evin prensesi ben olacaktım!!! Sözünü tutamamış kendisi gördüğünüz gibi! Kendisine teessüflerimi bir borç bilirim!

17 Haziran 2011 Cuma

Sabah keyfi ?!



Aylar önce, demişim ki,  "Ececik sabahları çok tatlı oluyor... babasıyla haftasonu sabah keyfi yapıyorlar... bakalım ben işe başladıktan sonra haftasonları fındıkkurdumu nasıl paylaşacağız..."


Evet, Ece kuzusu sabahları hala çok tatlı, hatta eskisinden de tatlı, ona diyecek birşeyim yok. Boncuk boncuk gözleri, gerinen halleri, uyumaktan şişmiş ve sıcacık olmuş yanakları... Öpmeye sıkıştırmaya doyamıyor insan. Tadından yenmiyor yani.

Gel gör ki,  artık çok erken uyanıyor bu kuzucuk. Sabah 7 demeden, cin gibi ayakta. Dolayısıyla bir paylaşamama durumu sözkonusu değil :) ve bizim "sabah keyfi" yerini "sabah nöbeti"ne bırakmış durumda. Prensipte, cumartesi sabahı kim kalkıp Ece kuzusu ile sabahın kör bir vakti ilgilenmişse, pazar sabahı uyumaya hak kazanıyor. Neyse ki, kocam bana torpil geçiyor da, arada hem cumartesi hem pazar 10'lara kadar uyuyorum :)

Tabi kolay değil öyle iki sabah üstüste uyuyabilmek, benim de biraz stratejik hareket etmem gerekiyor bunu hakedebilmek için.

İşte bizde haftasonları durum şudur.

Cumartesi sabahı;

Ece cadısı sabahın kör vaktinde uyanır. Annesi tarafından anne-baba yatak odasına getirilir. Karnı itinayla doyurulur. Yatakta bir anneye bir babaya sataşır, burunlarını sıkar, gözlerini çıkarmaya çalışır, saçlarını çeker (babanın saçı yok malum, anneninkini çeker), ayağa kalkıp kendini oradan oraya atmaya başlar ki işte o zaman anne ya da babadan birinin kalkma vakti gelmiştir. Anne dört gözle bekler, baba alsın kuzuyu, onlar beraber salona ya da Ece'nin odasına geçip oyun oynasınlar da anne uyuyabilsin diye. Anne genelde kazanır.

Pazar sabahı;

Yine sabahın kör vakti ve yan odadan gelen "gelin beni alın!!!" emri. Anne emri yerine getirir. Ama bu sefer daha bir tedirgindir. Malum bu sefer nöbet O'nda. Yine de uyuyabilme umudu var, kocası kıyamaz çünkü O'na. Adımlarını dikkatli atması lazım yalnız.

1. İhtimal: Gerçekten o gün çok şanslıdır ve baba hemen alır Ece'yi "gel kızım biz gidelim, annen uyusun" der. Zafer annenindir :).

Tabi pazar sabahı bu iş o kadar kolay olmaz genelde. E baba da haklı tabi, uyumak O'nun da hakkı.

2. İhtimal: Yukarıdaki ihtimal geçekleşmezse eğer, anne ara ara ne kadar uykusuz olduğuyla ilgili ufak, masum, kesinlikle şikayet içermeyen cümleler kurar. Babaya, "aman da Ece'yle sen ilgilensen de ben uyusam" gibi direk cümleler kesinlikle kurmaz. Bu stratejinin en önemli parçası. Bu arada yine şanslıysa, babadan beklenen hamle gelir ve zafer annenindir :)

3.İhtimal: Babadan hala tık yoksa, anne son stratejik hamlesini yapar "Ececim, gel biz odana gidelim seninle, baban uyusun, çok yorgunmuş babacık!" :P. Burada annenin artık %50 şansı var, baba ya anneye kıyamaz ve dört gözle beklenen hamleyi yapar ya da bunun çok iyi fikir olduğu ile ilgili birşeyler mırıldanır ve başlar fosur fosur uyumaya.

Ama bazen stratejik hamleler konusunda baba anneden aşağı kalmaz, hatta anne zaten bu konuda babanın eline su dökemez. Önceki haftasonu yaptığı gibi!!!

Anne bütün adımlarını titizlikle attığı halde, son adımda baba "Karımmmm, sana zahmet Ece'nin altını değiştirebilir misin, sonra biz kızımla oynarız, sen de uyursun biraz" der en sevimli haliyle. İşte o zaman anne yenilgiyi kabullenir. Ece'yle odasına giderken bilir ki geri döndüğünde bu baba çoktan uykuya dalmış olacaktır. Ve tabii ki beklenen gerçekleşir, anne babanın kapısını usulca kapar ve Ece kuzusu ile sabah keyfi yapar.

Yataktan kalkana kadar çok zor da, yataktan kalktıktan sonra sabahlar çok keyiflidir hakikatten Ece kuzusu ile.

Sonuç olarak bizim cumartesi pazar sabahlarımız biraz stresli geçiyor böyle. :) Taktik savaşları şeklinde :)

Buradan babaya mesaj; madem uyuyacaksın sonunda, neden başında söylemezsin de bu anneyi hem umutlandırır, hem de uğraştırırsın boşu boşuna!

Buradan Ece kuzusuna mesaj; meleğim çok tatlısın da bu anne babaya acısan da biraz geç uyansan diyorum haftasonları!

P.S. Bu fotoğraflar tatildeyken çekildi. Yani baba aslında bütün gün iş-güç derdi olmadan keyif yaptığı halde, gün içinde sık sık şekerleme yapabildiği halde böyle sürünüyor sabahları. İstanbul'daki sabahlarımızı siz hayal edin artık!

14 Haziran 2011 Salı

Ece'nin Yeni Marifetleri

4 Haziran 2011 

Akşam anne ile babanın düğüne gitmesi gerektiği için, Ece kuzusu da teyzesi ve eniştesi ile takıldı, Melis'lere gittiler. Esra'yı uyardım, 'Yapmayın etmeyin, çocuksuz 3 evli çifti çocuk fikrinden tamamen uzaklaştırmak istemeyiz', dedim ama beni dinleyen olmadı.

Bir de hani bu aralar Ece bana çok düşkün ya, inadı tuttu mu Koray'a bile gitmek istemiyor ya, hadi bizde ya da Esra'larda kalsa neyse de, bir de daha önce hiç gitmediği bir yere gidecekler ya, 'kesin' dedim 'yaygarayı koparır bizim minnoş, bırakamayız'. Hatta önlem olarak yanımıza Ece için düğün kıyafeti bile aldım. Olur da bırakamazsak, Ece ile gider bir görünür çıkarız, diye. Peki bizim kuzucuk ne yaptı? Arabadan inerken teyzesi Ece'yi aldı kucağına, bizimkinden çıt yok. 'Hadi anneyle babaya bye bye' dedim, bize bye bye yaptı kocaman sırıtarak, döndü poposunu, gitti cadı. Heralde bir Esra'ya baktı, bir de düğün kılığı içindeki bana. Esra için demiştir, 'benim annem olsa olsa budur'  ve döndü gitti :).

Biz de bütün gece endişelendik durduk, huysuzluk yapmış mıdır, bizi aramış mıdır, Esra'lara rahat vermiş midir, diye. Fotoğrafta da görülebileceği gibi baya bir eğlenmiş bu kuzucuk biz yokken. Huysuzluk yapmamış pek ama, son bir saat teyzesinden başka kimseye gitmemiş de pestili çıkmıştı teyzesinin.

12 Haziran 2011

Demiştim ya, "Ece kuzusu ilk adımlarını attı" diye. Şimdi de koşmak istiyor kendisi. Yürümeden koşacak illa! Hani şöyle bir sakin dursa, adımlarını yavaş yavaş atsa, yürümüştü şimdiye çoktan da, yok, aceleci benim kızım. Şimdilerde tek elimizden tutup koştur koştur turluyor her ortamda. Evmiş, bahçeymiş, feribotmuş, hiç farketmiyor, yakaladı mı birinin elini, keyfine diyecek yok.

14 Haziran 2011

Ece minnoşu kendi karnını doyurmayı çok becerebiliyormuş gibi bir de bizim karnımızı doyuruyor bu aralar. Mama yediriyor bize cimcime.

13 Haziran 2011 Pazartesi

iPhone canavarı...

Bu defa Ece kuzusu beni hakikatten şok etti.

Biz bu kuzucuğa cep telefonu vermiyoruz pek. Zararlı diye. Hele iPhone hiç vermiyoruz. Ece her bulduğunu oraya buraya fırlatabildiği için, iPhone'u da annesi zaten yeteri kadar düşürüyor, bir de Ece atmasın diye. Çok inat etti mi, Koray'ın Blackberry'si ile kandırıyoruz, kısa bir süreliğine. :)

Geçen sabah Ece erkenden uyanınca yatakta keyif yapıyorduk ikimiz. iPhone'un alarmı çaldı, bizimki ayaklandı tabi hemen, almaya çalışıyor telefonu, kendini oradan oraya atıyor, çığlığı basıyor. Dedim, "iki dakika oynasın da hevesini alsın bari". Verdim eline telefonu. Bir baktım telefonun kilidini açmış bir güzel, o yetmiyormuş gibi application iconlarının yerlerini bile değiştirmiş. Nasıl yapıyor diye bir baktım; O minnoş işaret parmağı ile önce ortadaki butona basıyor, o sırada ekran aydınlanıyor, sonra yine aynı minnoş parmak ile sliderı soldan sağa çekerek kilidi açıyor. Hani öyle tesadüfen falan da değil. Gayet bilinçli olarak, adım adım yapıyor. Her seferinde aynı şekilde yaptı çünkü. Şok oldum, inanamadım, bu çocuğa iPhone'u açmayı öğretmeyi falan geçtim, iPhone'u vermiyoruz bile biz. Bunu ancak bizden görerek öğrenmiş olabilir. Bebeklerin gözlem yetenekleri ve öğrenme kapasiteleri inanılır gibi değil gerçekten.

Artık Ece'nin farkındalıkları iyice arttı, etrafını inceliyor, merak ediyor, öğrenmeye çalışıyor meleğim. Bundan sonra bizi daha da çok şaşırtacak eminim.. Ve O'nun yeni birşey öğrenmiş olduğunu görmek o kadar keyifli ki, işin içinde cep telefonu olsa bile, insan çok mutlu oluyor. Aynı akşam Koray da benimkine benzer bir şok yaşadıktan sonra, "Esralar gelse de onlara göstersek Ece'nin iPhone'u nasıl açtığını" diyordu. :) Herkese göstermeliyiz kızımızın marifetlerini.

E tabi, akşam oturttuk Ece'yi, verdik eline yine iPhone'u :), videoya çektik bir de.

Buyrun bakalım...



Güncelleme 19/06/2011

Bir de print screen alıyor bu minnoş. Nasıl yapıyor hiçbir fikrim yok ama fotoğraflar arasında bunu buldum. Ben şahsen bilmiyorum nasıl yapıldığını.

Special design for Bir Ece Masalı by GeCe