31 Mayıs 2011 Salı

11. Ay Kontrolü

Ece cadısı 11. ay kontrolünden de tam puan alarak geçti bu haftasonu. Tabi hata bizde, tam da uyku saatine almışız doktor randevusunu, yapmadığı cadılık, huysuzluk kalmadı. Binbir oyun, binbir zorlama zar zor muayene ettirebildik kendisini.

Ve Ece'nin son doktor kontrolünden satır başları:
  • 11 ay + 1 hafta itibariyle 9.660 kg olmuş kendisi, boyu da 77,5 cm. Bu ay 640 gr alarak, geçen ay hiç almadığı kiloların farkını da kapatmış. Nohut ve mercimeği dayamam işe yaramış galiba :)
  • 13. ayın sonuna kadar en az bir anlamlı kelime söylemesi gerekiyormuş. Aslında pek bir geveze, bıdı bıdı konuşuyor, bol bol 'baba' ve 'dede' diyor bizim kuzucuk ama, 'baba' diyerek babasına seslenecekmiş.
  • 'Benden buraya kadar'  isyanımı Gülbin Hanım gayet anlayışla karşıladı :) 1 yaşından itibaren artık süt sağmak yok. Gündüzleri dönüşümlü olarak inek sütü ve keçi sütü içecek Ececik. 'Oleyyyy!' diyorum buna.
  • Artık bizim yemeklerimizden yiyecek. Burada kritik olan, yemeğe tuz, yemek pişmeye yakınken atılacak. Böylece Ece de onun iyotundan faydalanıyormuş.
  • 1 yaşından sonra kontrollerin arasını açabilecekmişiz, her ay doktora gitmemiz gerekmeyecek.
  • Önümüzdeki ay aşı var :(
Durum budur. Maşallah Ece kuzusuna!

30 Mayıs 2011 Pazartesi

İlk adımlar :)

Cumartesi günü teyzeme gitmiştik de bizim minnoş gördüğü ilgiden memnun kalmış olarak, 'show yapmadan buradan gitmek olmaz' diye düşünmüş olsa gerek, ilk birkaç adımını attı :)

Tabi biz o ilk şoku atlattıktan sonra çocuğa, 'aman da yürüsün, bir de videoya çekelim' diye yapmadık eziyeti bırakmadık, orası ayrı. Sonunda yorgunluktan öldü kuzucuk. Neyse pratik yapmış oldu, iyi oldu :).

Bu sefer, tam da gününde gerekli görsel desteği sağlamış olduk.

Buyrun bakalım...



Birkaç adım atıyor da bakalım ne zaman başlayacak adamakıllı yürümeye. Dört gözle bekliyoruz.

27 Mayıs 2011 Cuma

Yine oyun...

Ece'nin en sevdiği oyun; kaçıp kovalamaca.

Kim kaçıyor, kim kovalıyor, bu olay nerede cereyan ediyor, orası önemli değil. Ece kuzusu çok eğleniyor.

Biz de evde kah Ece Koray'ın kucağında onlar benim peşimde, kah Ece benim kucağımda Koray bizim peşimizde koşturup duruyoruz evin içinde. Bir de tam akşam uykusu öncesi bol bol kudurtuyoruz ki bu cadıyı, yorulsun da banyosundan sonra uyuyuversin hemen :P.

26 Mayıs 2011 Perşembe

Anne Yarısı'na...

Küçükken hep şanslı hissederdim ben kendimi. Kendimce nedenlerim vardı tabi. Mesela erkek değil de kız olduğum için çok şanslıydım. Öncelikle sünnet mevzusu vardı, sonra askerlik, bir de erkekler sadece pantolon giyebiliyorlardı. Ne sıkıcı, tek alternatifleri var! Halbuki kızlar öyle mi? İster pantolon giyerler ister etek. Kim erkek olarak gelmek isterdi ki bu dünyaya ?!

Bir de teyzem olduğu için çok şanslıydım, hem de iki tane! Teyzesi olmayanlar için çok üzülürdüm hatta.

Teyze anne yarısıdır, denir ya, öyle hakikatten. Herhalde annem ve babamdan sonra en çok teyzemlerin emeği vardır benim üzerimde. Özeldir onlar benim için. Buradan kocaman öpücükler her ikisine de.

Ondandır belki de, Esra'nın da Ece için özel olacağını ve Ece'nin şanslı olduğunu hissederim hep. Ondandır belki de, Esra birkaç seneliğine bile olsa, her ay mutlaka buraya gelecek olsa da, Dubai'ye yerleşme planları yaparken en çok Ece ile bu kadar sık görüşemeyeceği için üzülmem.

Fazla duygusala bağlamadan sadede gelecek olursak...
Esruş,

Sana diyeceğim şudur ki; Dubai falan anlamam ben, kızımı ihmal etme lütfen! Teyze olmak öyle kolay iş değil, belli sorumlulukların var yerine getirmen gereken. Öncelikle kızımı şımartmaktan sorumlu kişi sensin. Sonra benim yasakladığım herşeyi yaptırman gerekiyor biliyorsun Ece'ye, ki bu konuda gayet iyi gidiyorsun zaten. Yeri gelecek bütün haftasonunu beraber geçireceksiniz. Yüzmeyi sen öğretmelisin Ece'ye. Kurabiyeler kararana ve yenemeyecek hale gelene kadar kurabiye yapmalısınız beraber. İşin çok anlayacağın, bu Dubai işini kısa tutsan iyi edersin! 

İyiki varsın! Seni çok seviyorum. Ece de çok sevecek, biliyorum.

P.S: Bu aralar pek bir duygusal moddayım. Anneliğin yan etkilerini yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Birileri lütfen bu gidişe dur desin!

22 Mayıs 2011 Pazar

Ececik tatilde...

Ece'den önce, "ileride çocuğumuz olduğunda O'nu bırakıp tatile çıkabilmeliyiz" derdim hep. Bırakamayanlara da şaşırır ve alenen de eleştirirdim. Ne demişler, "büyük lokma ye, büyük laf konuşma!" Bırakamadım. Bahanelerim var elbette, elim güçlü şimdilik; "daha çok küçük", "bari 1 yaşında olsaydı", "hala anne sütü alıyor" gibi gibi. Bakalım bir dahaki sefere ne bahane bulacağım?

Sonuç olarak, taktık kızımızı peşimize düştük Fethiye yollarına. Geçen seferki Bozcaada dönüşü korkunç araba yolculuğu deneyiminden sonra, bu sefer doooğru havaalanına! Ececik de böylece ilk defa uçağa binmiş oldu. Ve hayatımın 1 saatlik en yorucu yolculuğuydu! Evet, Ece kuzusu hiç ağlamadı, enteresan bir şekilde basınç farkından da rahatsız olmadı ama yerinde de durmadı hiç. Kemerini sadece kalkış ve inişte, o da zorla taktırabildik. Oraya uzandı, buraya uzandı, arka koltukta annesinin kucağında uslu uslu oturan bebeği yoldan çıkardı, hosteslere boncuk dağıttı. Bir ara baktım Koray pes etmiş, bırakmış Ece'yi yere, emekliyor bizim minnoş. Yani bizim gidiş dönüş uçak yolculuğu Ece cadısını zaptetmeye uğraşmakla geçti.

Soluğu Fethiye Hillside'da aldık ve hem tesisten ama en çok da aldığımız hizmetten çok memnun kaldık. Bebekli hayatımızı kolaylaştıran birçok çözümleri oldu, ki bu ayrı bir yazıyı hakediyor.

Bir de hava mevsim normallerinde olsaydı,  2 koca gün şakır şakır yağmur yağmasaydı, gümbür gümbür gökgürültüsü olmasaydı fena mı olurdu? Olmazdı tabi. Gel gör ki, güneşe hasret kaldık, ucundan gördük mü güneşi soluğu plajda aldık. Hele bir gün öyle soğuktu ki hava, çocuklarını gayet cıbıl ve yalınayak gezdiren Avrupalılardan utanmasam Ece'ye mont bile giydirecektim neredeyse. Zor tuttum kendimi.

Neyse, olaya biraz da iyi tarafından bakalım. Genel itibariyle tatlı-serin-sıcak bir hava hakim olduğu için Ece kuzusu halinden gayet memnundu. Onun rahatsız olacağı gibi bir sıcak ve güneş yoktu. Bir de deniz havası üstüne eklenince bizim kuzucuk hergün öğleden önce de öğleden sonra da 2'şer saat uyudu pusetinde ve böylece bize de keyif yapacak zaman kaldı :). Ne yalan söyleyeyim, Ece pusetinde, Koray yanımda şezlongda şekerleme yaparken, plajda o tatlı serin havada kitap okuyabilmek bile çok keyifliydi. Bu arada farkettim ki, neredeyse 1,5 senedir çocuk bakımıydı, uyku sorunuydu, çocuğun psikolojik gelişimiydi gibi konular dışında birşey, daha doğrusu bir roman okumamışım. İlk çıktığında aldığım Kayıp Sembol'e ancak başlayabildim.

Güneşli olan günlerde ben şahsen denize girebildim. Deniz muhteşemdi ama bizim çekirdek ailenin diğer bireylerinin denizle hiiiç alakası yoktu. Ece kuzusu için deniz suyu sıcaklığı henüz oldukça düşük olduğundan O'nu denize sokmayı zaten düşünmüyorduk. Kendisi ayaklarını sokmakla yetindi, ki ondan bile pek hoşlanmadı. Babasıysa bu konuda Ece'den bile beterdi!

Peki Ece cadısı neler yaptı tatilde? Bol bol temiz hava aldı, yeni yerler gördü, her gördüğü yeni şeyi şaşkınlık ve merakla inceledi. Temiz hava O'na iyi geldi, iştahı açıldı ve Hillside'ın yemeklerini O da beğenmiş olacak ki bol bol yedi. Herkese laf attı, boyuna posuna bakmadan o minnoş elini kaldırıp havaya, kendinden büyük çocuklara meydan okudu. Plajda yanımızda oturan kızların kucağından inmedi. Bıdı bıdı bıdı konuştu durdu. "Ne kadar çok ses çıkarabilirim" denemeleri yaptı. 7/24 annesi ve babasıyla olmanın keyfini çıkardı meleğim ve çok mutlu oldu gerçekten.

Ece ile tatile gitmek bu defa bizim için o kadar da zor olmadı. Tamam, sabahları nöbetleşe uyumak zorunda kaldık, karı-koca aynı anda yemek yiyemedik pek ama çok da güzel vakit geçirdik. Meğerse bizim kızımız büyümüş artık. Olup olmadık ağlamıyor, artık derdini ağlamadan da ifade edebiliyor. İletişim kuruyor bizimle, oyun oynuyor.

Sonuç olarak, kimseyi bilmem ama tatil bana çok iyi geldi. Bir de kocam son gün için bana SPA randevusu almış, geri çevirmek olur mu hiç! İlaç gibi geldi valla.

Tabi biz zaman da çok olunca bol bol fotoğraf çektik tatilde. Yine üçümüzün adam gibi bir fotoğrafı yok, o ayrı :(. Buyrunuz bir de video hazırladım fotoğraflardan.

8 Mayıs 2011 Pazar

Dünyanın en iyi annesine...

Bundan yaklaşık bir sene önce dünyalar güzeli bir melek indi yeryüzüne ve anne oldum ben.

Şimdi bu benim ilk anneler günüm. Peki bu günü haketmek için ne yaptım? Henüz hiçbirşey. 9 ay karnında taşımak değil çünkü annelik, emek vermek demek. Bir ömür boyu emek vermek demek. Daha kaç fırın ekmek yemem gerek benim bu anneler gününü annem kadar hakedebilmek için. Ve yine de annem kadar anne olabilir miyim, hiç zannetmiyorum. Önümüzdeki senelerde belki 'evet oldum ben' havalarına girerim ama bu sene bu gün hala annemin günü. O yüzden bu ilk anneler günü yazısı, dünyanın en iyi annesine gitsin.

Herhalde herkesin annesi kendisine öyledir ama benim annem benim için dünyanın en iyi annesidir. Benim değerlimdir O.

Beraber büyüdük biz. Ondandır belki de anneme düşkünlüğüm. Kuşak farkı yaşamadık pek, hep iyi anlaştık. Bayılırız beraber birşeyler yapmaya, gezmeye, tatil yapmaya, alışverişe çıkmaya, sahilde oturup dondurma yemeye. O yüzden herhalde hep bir kızım olsun istemişimdir. Oldu da şükürler olsun ki.

Bilirim ki, ne zaman başım sıkışsa annem vardır, imdadıma yetişir.  Sadece sesini bile duymak içimi rahatlatır çoğu zaman. Bilirim ki, bizi kendinden çok düşünür, bizden çok düşünür. Şimdi düşünüyorum da, ne kadar güçlü bir kadınmış benim annem, ne kadar fedakar, hiç hasta olmaz, kapris yapmaz, şikayet etmez, yorulmaz. Ondandır işte, artık bizi düşünmesin, bizim için yorulmasın istemem. Ondandır işte, artık kendini düşünsün istemem. Gel gör ki, bunu da asla yapmayacak biliyorum.
   
Aslına bakarsanız, anne olduktan sonra pek değişmedim ben. Evet hayatım çok değişti, ama ben değişmedim ki.

Yalnız anne olunca anladım ki, Koşulsuz Sevgi diye birşey varmış. Düşünüyorum da, ne olursa Ece'yi sevmekten vazgeçebilirim diye. Hiçbirşey! Belki ileride kızıma kırılırım, yeri gelir O'na kızarım ama asla O'nu sevmekten vazgeçemem. Ne olursa olsun! Ne yaparsa yapsın! Hiç kimse bana tersini iddia etmesin, hiç kimse bozulmasın, anladım ki bir insanı annesinden çok ve koşulsuz hiç kimse sevemez.

O yüzden şimdi daha iyi anlıyorum annemi, bizim için yaptıklarını. Ve anneme söyleyecek birkaç sözüm var elbette.


Canım Annem,

Öyle değerlisin ki benim için! İyiki varsın, iyiki benim annemsin!
Biliyorum ki senin tırnağın bile olamam ama tek dileğim, ileride kızım da bana, iyiki annemsin, diyebilsin!
Seni çok seviyorum!

Tüm annelerin anneler günü kutlu olsun...

3 Mayıs 2011 Salı

Bakıcılı yeni hayat

Ben işe başladığımda neredeyse 5 aylıktı Ececik. 10 aylık oldu şimdi. O gün bugündür sağolsunlar anneannesi ve babaannesi dönüşümlü olarak baktı Ece'ye. Hiç de gözüm arkada kalmadı benim tabi. Nispeten de büyüdü artık, bebeklikten çıktı neredeyse. Ve bir bakıcı bulma zamanı geldi çattı.

Tabi iş ciddiye binince benim önce bir içim cız etti, miğde ağrılarım başladı ama bu fikre de alıştım zamanla. Hatta bu arada annemin, 'Nasıl bırakacaksın Ece'yi bakıcıya?', 'Ece kreşe başlayana kadar ben bakarım O'na', 'Yazık değil mi kuzucuğa?' gibi beni yıldırma girişimlerine bile göğüs gerdim. Anneme kalsa bakacak da ona da kıyamıyorum ki ben. O her ne kadar kabul etmese de yoruluyor, görüyorum. Her hafta Yalova'dan git gel, kolay mı? 

Bu arada şanslıyız ki - umarım şanslıyızdır gerçekten -  çok kısa bir sürede içimize sinen bir bakıcı bulduk. Ece'nin Fatoş'u (aslında Fatma Teyze ama Fatoş dedirtiyor kendine), 46 yaşında, bebeklerle iletişim kurabilen, çocukla çocuk olmayı, onunla oyun oynamayı bilen biri. İyi niyetli, sevecen ve şefkatli biri gibi gözüküyor. Ece de sevdi kendisini, ilk görüşmelerinin sonunda yanak yanağa ayrıldılar. Daha önce iki defa üçer sene Ece'nin yaş grubundan itibaren bebeklere bakmış, dolayısıyla bebek bakımından iyi anlıyor. Hatta referanslarından biri tanıdık da çıktı. Benim sabah 7:00 evden çıkış, akşam 20:00 eve dönüş saatlerime ayak uydurabiliyor olması, yakın oturması, küçük çocuğu olmaması, dolayısıyla, çocuğum hastalandı gelemiyorum, gibi durumlarla karşılaşma ihtimalimizin pek olmaması da bizim için olumlu tarafları. Ve herşeyden önce yaşına göre çok enerjik biri. Ece'nin aynen yukarıdaki gibi kendini bütün gün evin içinde fıldır fıldır yürüttürdüğünü ve acayip hareketli bir bebek olduğunu düşünürsek, bize de böyle enerjik bir bakıcı lazım.

Umarım önsezilerimizde yanılmamış, karşımızdaki kişiyi doğru değerlendirmiş ve kendimizi de iyi ifade etmişizdir. Ve Ece'nin Fatoş'u gerçekten iyi niyetli ve vicdanlı biridir. En kıymetlinizi emanet ediyorsunuz sonuçta, hiç kolay değil!

Bize bol şans!

Special design for Bir Ece Masalı by GeCe