31 Mart 2011 Perşembe

9. Ay Kontrolü

Ece'nin 8.Ay Kontrolü yazısını daha yeni yazmamış mıydım ben? Ne kadar çabuk geçti bir ay daha :( !!!

Evet, bu kuzucuk geçen haftasonu yine doktor kontrolündeydi. Biraz erken gitmişiz randevuya, akıllı uslu bir şekilde bekledi sırasının gelmesini. Buldu kendine bir oyuncak, bir yandan oynadı, bir yandan anlattı birşeyler kendi dilinde.

Ve işte son durum:
  • Ececik 9 ay + 1 hafta itibariyle 9.120 gr olmuş, boyu da 75,5 cm. Kilosu %75-90'lık, boyu da %90-97'lik dilimdeymiş. Kilo alma durumları gayet iyi gözüküyor.
  • Kızamık aşısı oldu bu sefer de. Hala salgın devam ettiği için aşıyı yapmayı şiddetle önerdi Gülbin Hanım. Daha geçen hafta 4 aylık bir bebeği hastaneye yatırmışlar kızamıktan :(. 9. aydaki bu ekstra doz kızamık yüzünden, 3 defa kızamık aşısı olmuş olacak ama napalım :(. Yalnız bu sefer çok da ağladı Ece kuzusu, sakinleşmek bilmedi bir türlü.
  • Artık yemeklerine yeşil mercimek, nohut ekleyebilirmişiz. Balık da yemeliymiş. Geçen seferki başarısız hamsi buğulama denemesinden sonra, somonu sordum. Olur, dedi Gülbin Hanım. O da buğulama olacakmış tabi, bir de deniz somonu olacak malum.
  • Bu arada ağzının bu sürekli açık olma hallerinin nedeni burnunun tıkalı oluşuymuş, o yüzden ağzından nefes alıyormuş. Serum fizyolojik düzenli kullanılmalıymış.
  • 'Bize ce-ee yapma' kriterinden sınıfta kaldı yine :(. Onun yerine alkış yapabiliyor benim kızım, dedim ama olmadı. Emekliyor, ayağa kalkabiliyor, daha doğrusu hiç oturmuyor, sürekli ayakta, hatta sıralamaya başladı, dedim yine olmadı. Yok artık, demek istiyorum!!! 9 aylık bebek battaniyenin altına saklanıp bize ce-ee yapacakmış! Önümüzdeki ay bu soruya da,  evet yapıyor, cevabı vermeyi planlıyoruz, babası çok bozuluyor Ece eksi alınca :).
Sonuç olarak, kocaman bir maşallah Ece kuzusuna!

29 Mart 2011 Salı

Bizim evdeki minik tırtıl...

Ece ile hayatımızda hergün yeni birşey var. Hergün yeni birşey keşfediyor bu kuzucuk, yeni birşey öğreniyor, öğrendiklerini sürekli tekrar etmek istiyor. Ben onun hızına yetişemiyorum. Herşeyi yazmak istiyorum unutmamak için, ama olmuyor işte, kaçırıyorum :(.

Neyse, 11 Şubat'ta yazmışım,  bizim kuzucuk emekledi emekleyecek, diye. Ondan sonra yaklaşık 1 ay sürdü emeklemeyi öğrenme macerası. Önceleri ufak ufak geri geri gidiyordu. Çok uzun sürmedi bu. Biryerlerde bir terslik olduğunu hemen farketti Ececik. Hedefe ulaşması için ileri gitmesi gerekiyordu. Hedef de televizyon kumandası bu arada :).

Daha sonra hafif hafif emekleme pozisyonu almaya başladı. Önceleri bank pozisyonuna geçiyordu. Kendini önce sağa öne doğru atıp, sonra yine bank pozisyonu, sonra sola öne doğru atıp, allem ediyor, kallem ediyor, nasıl yapıyor anlamıyorum ama bir şekilde hedefe ulaşıyordu. Bu halleri o kadar komik ve tatlıydı ki, güya videosunu çekecektim ama ben çekene kadar bir baktım emeklemeye başlamış benim minik kızım.

Sonrasında, kendini öne doğru atmaya gerek olmadığını, onun yerine bacaklarını kullanarak ilerleyebileceğini farketti. Ama yine birşey eksikti, henüz ellerini de kullanabileceğini farkedene kadar yine kısa bir süre geçti. Bu arada elleri ile adım atmadan önce her seferinde kendini göbeğinin üzerine bırakıveriyordu ki tek elini ileri koyup yoluna devam edebilsin.

Ve son olarak da, neredeyse üç hafta oldu bir minik tırtıl beliriverdi bizim evde. Hızı da günden güne artıyor. Şimdilik tabi bizim izin verdiğimiz ölçüde dolanabiliyor ortalıklarda zira henuz evde gerekli guvenlik tedbirleri alınmış değil. Ancak bu haftasonu ilgilenebileceğiz o işle.

Ve karşınızda bizim evdeki minik tırtıl...

16 Mart 2011 Çarşamba

Binbir Surat Ece

Bizim evin önceki patronu kimdi, tartışılabilir ama yeni patron belli. Ece!

Bebek deyip geçmemek lazım. Her dediğini yaptırıyor. Hem de öyle sadece ağlayarak değil. Onun da kendince yöntemleri var.

Bakınız, kucak isteyen kuzucuğun sadece 2 dakika içinde yaptıkları.


Şaşkın Ece bakışı

Allah Allaaah bu anne ile baba gayet keyif yapıyorlar!
Hem de ben burada pusetimde bir başıma otururken!
İnanılır gibi değil!
Hakları var mı bakalım buna ?



Masum Ece bakışı

Annecimmm, bak ne kadar da masumum!
Hem de yalnız!
Siz öyle sohbet muhabbet ederken beni burada bir başıma bırakmaya yüreğin elveriyor mu?
Yazık değil mi bana!

Şirin Ece bakışı

Çok da şirinim ayrıca!
Şimdi senin kucağına gelsem, oyun oynasak beraber?
Nispet yapsak babama?
Söz, bundan sonra daha çok güleceğim sana...
Yakarım haa! bakışı

Annnneeee! Artık şansını zorluyorsun ama!
Sana 10 saniye veriyorum.
Sana ayrılan bu süre içinde beni kucağına almazsan başına geleceklerden ben sorumlu değilim!
Burayı ayağa kaldırırım, demedi deme!
Eeee sonra beni nasıl sakinleştirirsin, artık orası senin bileceğin iş!



Peki anne ve baba ne yaptı? Hiç oralı olmadı :)
Ece ne yaptı? Son kozunu oynadı, ağladı ve kazandı!

10 Mart 2011 Perşembe

İlk diş :)

Ece'nin 6. ay kontrolünde doktoru söylemişti, alt dişlerinden biri geliyor, diye. Aradan neredeyse 3 ay geçti, ne gelen oldu ne giden. Bu arada hiç dert etmedim ben,  aman da Ece'nin dişi çıksın, 8 aylık oldu neden hala çıkmadı, geç değil mi... diye. Ne kadar geç, o kadar iyi! Gözüm yollarda diş falan beklediğim yoktu yani.

Pek araştırmadım da, hangi dişler hangi aylarda çıkmalı, belirtileri nelerdir... Kulaktan dolma bildiğim şeyler vardı tabi, diş çıkarken ateş yapar, bebekte huysuzluk , iştahsızlık olur, salya olur, kulak ağrısı yapabilir...

Gel gör ki, Pazar akşamı bir huysuzluk vardı Ece'nin üzerinde, gün içinde çok da keyifli olduğu halde. Uykuya dalamadı bir türlü, çığlık çığlığa uyandı durdu. Bu arada bir de farkettim ki bu kuzucuk elini kulağına götürüyor sürekli, kulağını çekiştirip duruyor hırsla. Daha önce hiç yapmazdı böyle. O zaman işkillendim işte dişten.

Biraz rahatlatır belki diye damağına Calgel sürerken Koray farketti, meğerse dişi patlamış kuzucuğun, ondanmış sıkıntısı. Ben de elledim sonra, bir baktım çivi gibi birşey batıyor elime :). Yalnız bizim evdeki bu baba çok komik hakikatten. Biliyorum, sıkıntın var kızım, ama geçecek, inan bana, İlk ben farkettim, dişin çıkmış kızım, ondan bu ağrıların,  diye rahatlatmaya çalışıyor Ece'yi... Gördüğünüz gibi bizim evde sürekli bir rekabet sözkonusu :).

Bu diş çıkarma olayı niye bu kadar önemli ve ciddiye alınıyor diye hep merak etmişimdir. Diş buğdayı partisi diye birşey bile varmış. Hala bir açıklamam yok. Ama gecenin o yarısı o karanlıkta, elime batan o şey niyeyse çok mutlu etti beni. Garip bir duygu, tarif etmesi güç. O anda büyük bir huzur hissettim, bu koca bebek ve minik insan yanımda oldukları için, benim ailem oldukları için. Büyük bir mutluluk.

Bir de garip ve komik bir tevekkül hali vardı üzerimizde. Bir kabullenmişlik, Evet bu gece kızımız için zor geçecek, biz zaten ne için varız, ona destek olmalıyız... Ece'nin sıkıntısının nedenini bilmenin rahatlığıyla, biz anne-baba olarak ilk defa kızımıza bir sıkıntısında destek olacağız psikolojisi ve gururu. Ece'yi aldık ortamıza, üçümüz sarmaş dolaş uyuduk. Ne zamandır aradığımız bahaneyi de bulmuş olduk böylece. Nedenini tam olarak bilmesem de çok huzurlu uyudum işte, çok da zor bir gece olmasına rağmen üstelik. Çığlık çığlığa her uyandığında bir şekilde sakinleştirdik kuzucuğu.

Diş için genetik derler ya, hani anne baba ne zaman diş çıkardıysa çocuk da o zaman çıkarırmış. Mesela bebeğin 3-4 aylıkken diş çıkarması için ailede mutlaka bir erken diş geçmişi olması gerekirmiş. Çok enteresan, ben 8,5 aylıkken çıkarmışım ilk dişimi, Ece de tam tamına 8,5 aylıkken çıkardı.

Biz böyle havalara girdik ama, henüz ortada gözle görülür bir diş yok bu arada, elle hissediliyor sadece. Ama işin sıkıntılı tarafı ilk patlama süreciymiş sanırım, bundan sonrası daha kolay olacakmış, göreceğiz bakalım. Umarım kuzucuğun diğer dişleri de böyle nispeten sıkıntısız çıkıverirler hemen.  

Güncelleme

27 Nisan 2011

İlk dişinin ardından ikincisi de hızlıca çıkıverdi Ece kuzusunun. Başka gelen giden diş yok ama iki dişli canafarın son hali budur.

9 Haziran 2011

Üst kesici dişlerden, Ece'ye göre sol taraftaki çıkıverdi.

15 Haziran 2011

Üst kesici dişlerden diğeri de patladı. Şimdi tek korkumuz, geciken diğer dişlerin aynı anda gelmeye kalkması.

5 Mart 2011 Cumartesi

Ded-de'ci Ece

Bahsetmiştim,  iki hafta önce babam geldi, olan oldu, diye. Dedesi gitti gideli geveze oldu Ececik. ded-de aşağı buuu yukarı. Bakınız ded-de'ci Ececik.

Peki ya,  ded-de ded-de diye söylenen Ece'nin söylediklerini tay-tay diye yorumlayıp da çaktırmadan manipule etmeye çalışan babaya ne demeli?!! Hep bana hep bana olmaz ki, aman da illa babaya benzesin, babanın kopyası olsun, babacı olsun, en çok babaya gülsün... Tamam da şimdi de dede deyiversin, dimi ama!



Dedesi bu hafta yine geldi, ki babamın üç hafta arayla İstanbul'a geldiği şimdiye kadar hiç görülmemiştir. Ece'yi çok özlemiş, bizi özleyen yok :(. Bir de Ece'ye,  sen annenden bile tatlısın kızım, diyormuş. Süper anneanneden öğrendik, yazdık bunu da bir kenara.

Neyse, dedeye bu hafta anne çalıştırma görevi verdim, babaya inat :). Ama kendisi hiç oralı olmadı, daha dede tam oturmamış, sesler kolay geldiği için söylüyormuş, halbuki dedesini gördüğünde dede demeyi öğrenmeliymiş. Anne zormuş, daha sonraymış :).

Ece'yi bir de güzel şımarttılar bu hafta annemle bir olup. Kuzucuğun ilgileneni, gezdireni çoktu. En çok da evde yürüme antremanları yapmışlar, Ececik gidiyor dedesinin kucağına, hooop indiriveriyor kendini yere yavaşça, uzatıyor ellerini dedeye tutsun diye, dede iki büklüm, kuzucuğun keyfi yerinde evin içinde bir o yana bir bu yana geziyorlar. Ece'nin bacaklar gövdeden önde gidiyor yalnız. Çok sürmez, yakında yürümeye de başlar bu kuzucuk.

4 Mart 2011 Cuma

Yatır-kaldır, yatır-kaldır, nereye kadar?!

Uykum var, uyumak ve kendi kendime uyanmak istiyorum demiştim.

Benim kesintisiz uyumam için Ece'nin de kesintisiz uyuması lazım, onun kesintisiz uyuması için kendi kendine uyumayı öğrenmesi lazım demiştim. Atmıştım tumuştum, bu sefer kararlıyım da, bakalım kim kazanacak da... Neler neler...

Ne oldu?

Kazanan Ece oldu...

İtiraf ediyorum; özellikle yazdım bloga yatır-kaldır'ı deneyeceğimi ki, hani belki motivasyonun daha yüksek olur diye. Beceremedim, demeye utanırım, çekinirim de daha çok uğraşırım belki diye. Ama hiiç de öyle olmadı, gönül rahatlığıyla söylüyorum, BECEREMEDİM. Birazdan bahanelerim gelecek o ayrı.

Ve yine itiraf ediyorum, bu sürece Koray'ı hiç dahil etmedim. Bunun nedeni sadece ve sadece, eğer caymak istersem bir de onu ikna etmekle uğraşmak istemememdi. Bunu ona hiç çaktırmadım tabi.

Herşey gayet güzel başladı. Cuma akşamı kesin kararlıydım, Ece o gün kendi kendine uyuyacaktı. Ece'yle biraz fazladan oynadık, uykusu iyice gelsin diye. Sonra klasik uyku rutini, şimdi detayına girmeyeceğim, daha önce burada bahsetmiştim. Saat tam 20:55'ti yatağına yatırdım. Baktım gıkı çıkmıyor. Hayırdır inşallah, dedim. Kendi kendine bir o tarafa dönüyor, bir bu tarafa dönüyor, emziğini çıkarıyor, yine atıyor ağzına. Sonra başladı söylenmeye, ded-de aşağı ded-de yukarı. Başladı tepinmeye, bacaklarını seri halde yataga vurmaya. Ama ağlama yok hala. Veee sıra geldi yatır-kaldır'a. Çünkü ağlıyor, iyiden iyiye uykusu da geldi, çıkardığı seslerden belli. Tabi kaldırdım, sakinleşince yatırdım, poposuna iki pıtpıt, bir yandan pışpış, çığlığı basınca yine kaldırdım, sakinleşince yine yatırdım. Yatır-kaldır, yatır-kaldır, uyuyuverdi, inanamadım. Bu yatırıp kaldırma safhası yaklaşık 20 dk, bütün uyuma işi de tam tamına 55 dk sürdü ama bence süperdi. Ben 3-4 saati gözden çıkarmıştım.

Dedim, bu iş ne kolaymış. Şimdiye kadar niye denememişim ben adam akıllı? Tamamdır artık  yaa, zor olanı atlattık.  Yaşasın Tracy Hogg!

Cumartesi oldu, biz kahvaltımızı ederken mama sandalyesinde yamuldu bizim kuzucuk. Babası odasına götürene kadar babasının kucağında uyudu kaldı. Öğleden sonra da dışarı çıkınca yok arabada, yok pusette şekerleme yaptı birkaç kere.

Cumartesi akşam yine uyku saati geldi. Bu sefer bendeniz kendinden emin anne, aldım Ece'yi kucağıma, yatırdım yatağına. Bir kıyamet, sanırsınız birileri Ece'ye eziyet ediyor. Aldım kucağıma, sakinleşti, yine yatırdım, yine bir kıyamet, bu sefer daha da gürültülüsünden. Aldım yine kucağıma, çocuk sakinleşmiyor, biliyor ki susarsa yine yatacak yatağa, yok susmuyor. Yoruluyor ağlamaktan, sesi kısılıyor hafif, eğiliyorum yatağa, daha sırtı yatağa değmeden yeni bir yaygara.

Olmadı, pes ettim.

Ve sırada bahanelerim:
  • Daha önce Ferber'i denemiş biri olarak, kızımı tekrar ağlatmaya yüreğim dayanmadı. Kaldı ki ben zaten bu yöntemi 'ağlatmadan uyumayı öğretme yöntemi ' diye seçmiştim, hiç de öyle değilmiş. Çocuk ağlıyor işte, susmuyor da üstelik. Yatır-kaldır, yatır-kaldır nereye kadar sürecek bu iş, belli değil.
  • Ececik inatçı keçinin teki! Ona istemediği birşeyi yaptırmak mümkün değil. Uyumlu bir bebek değil kesinlikle!
  • Ve en önemlisi; Ece'yi kendi kendine uyumaya alıştırmak için gece uyandığında da emzirmeden, tekrar uykuya dalmasını sağlamam gerekiyor. Fakat ben zaten gündüz çalışıyor olduğum için, akşam geldiğimde bu kuzucuk etrafıyla ilgilenmekten, gelen bütün seslere kulak kabartmaktan adam akıllı emmediği için ve üstelik biberonla süt içmeyi de sıklıkla reddettiği için, benim gece uyandığında bu çocuğu emzirmem gerekiyor. Çünkü en azından 1 yaşına kadar anne sütü almasını istiyorum.
Sonuç olarak, bir süre daha, en azından Ece  emmeyi bırakana kadar onu kendi kendine uyutmaya çalışmayacağım artık! İçimden ne geliyorsa, canım nasıl istiyorsa öyle yapacağım.

Bir daha Koray, bu gece kızımızla uyuyalım mı?,  dediğinde ona, Hayır, cevabını vermeyeceğim. Çocuğun kendi yatağında kendi başına uyuması gerektiği ve aksi takdirde olabileceklerle ilgili vaazı ise hiç vermeyeceğim. Varsın, arada bizimle uyuyuversin kuzucuk. Var mı bundan daha keyifli birşey?

Special design for Bir Ece Masalı by GeCe